Portakal Çiçeği,
Altın Portakal’ı yedi
Geçen hafta şokları yaşadığım. Hafta sonu Memleketim
Antalya'da idim. Hava mis gibi güzel, Bahar çıldırmışcasına her yerden
fışkırıyor. Ak Deniz lacivert suları ile şehrin bir yarısında bahara nazire
yaparcasına kıyılara fışkırıyor; Bahar ile, doğa el ele tutuşmak, öpüşmek,
koklaşmak istiyordu.
--Ayaklarımı sokacak, Ak Deniz ile koyun koyuna olacak
kadar havalar ısınmamıştı ama yine de Varyanttan Aksu'ya kadar olan sahilde bir
bardak soğuk bira içmeme de engel yoktu.
--Atatürk Parkının Varyant'tan Limana kadar olan kısmında
ise, Ak Deniz Üzgündü. Hoş yaz gelince yine Konyaaltı sahili deniz, kum ve
güneş ile her şeye rağmen gündüz herkesin gözü önünde sevişir; gecede koyun
koyuna kardeş kardeş sarılır uyur ama olsun, baharın bu çılgın coşkusunu
yaşadığı bu baharda Perdelerin arkasına saklanmasına kırgın idi.
--Yüzlerce yıllık Antik Anadolu şehrinden, Cumhuriyetin
Modern Şehri "Yeşil Antalya" yapılan Şehrim; gittikçe betonlaşıp,
yeşile hasret kaldığı yetmezmiş gibi bir de sahillerinin herkesi bir Ana Kucağı
hevesi ile beklediği Ak Deniz'ine de hasret olmuştu.
--Ankara'dan gelen birisi için ne Antalya'nın siyasi
monologlarının ne de sahillerin ya da yeşil alanlarının talan edilmesi
önemliydi. Her şey düzeltilir idi sorun değil, ama Antalyam umutlarını
kaybetmiş, dalları, kolları kırık, eli böğründe güzel bir kadın gibi baharda
tutsak edilmişti.
--Antalyam, umutlarını Altın Portakalın yapılacağı bir
güz mevsimine bağlamış, kısmetini bekleyen genç kız gibi günlerin geçmesini
bekliyordu.; Altın Portakalı için.. Umutsuz, üzgün ve sıradanlaşmış şekilde.
--Derken, umutlarım yine bir Ak Deniz kıyı şehrinden
yeşerdi, filizlendi. Adana'dan.
--Hem de her sözüne "Allahına" diye başlayan, o
yanık tenli Ak Denizli hemşehrilerimden gelmişti.
--Bizim ALTIN PORTAKAL'ımızın altınını birileri kapıp
kaçmışlığı yetmezmiş gibi, şimdi de portakalımız anlamsızlaştırılmıştı.
--Bir Antalya adı geçiyor idi basın yayın organlarında,
TV'ler de ama, o da, "Antalya'ya koş" diye değil, son kalan yeşile
yapılan rezidanslara koş diye!...
--Dedim ya, umudum Adana'da çiçek açtı; hem de kokusuna
hasret kaldığımız PORTAKAL ÇİÇEKLERİ ile.
--7-8 Nisan'da Adana PORTAKAL ÇİÇEĞİ FESTİVALİ
yapılıyordu. Kıyısında ki emperyalizmin kan emiciliğine inat, yamacında yaşanan
o kadar acı ve drama umut olmak için çılgın bir Festival ile. PORTAKAL ÇİÇEĞİ
FESTİVALİ ile.
--Sahillerimin bu pespaye talanına mı üzüleyim, Ak
Denizin O lacivert sularının kirlenmesine mi üzüleyim, Arabistan'da, İran'da
bile kadınların yüzünü gözünü açmak için çabaladığı, çırpındığı günümüzde,
kadınlarımız gibi, Ak Denizimizin de önüne bir peçe gibi perdelerin örtülmesine
mi üzüleyim;
--Yılların Altın Portakallı festivalimin sıradanlaşıp
alaladeleştiğine mi üzüleyim, karar veremedim gitti.
--Ülkemin kıt kanat olanakları ile milyonlarca dolar
harcanarak yapılan ANTALYA EXPO'sunun ne yapılacağına hala karar verilemeyip, o
ünlü kulesinin bile elektrik parası sorunundan aydınlatılamamasına mı üzüleyim
bilemedim gitti.
--Miskinlik bulaşıcıdır derlerdi de pek inanmazdım.
Sahiden ya, sevgili Hemşehrilerim, bu çağda sizleri hangi sinek soktu da bu
kadar, kendinize, yaşadığınız Şehre, çağınıza ilgisiz ve uzak oldunuz;
kaldınız?
--"Mesela Antalya'da Mutlu bir Hollandalı'nın
olacağı; herkesin "Antalya'ya koşacağı" güzel günleri istemek ve
beklemek bir hayal mi acaba?
--Dünya'da Türk Turizminin Başkenti sayılan yaşadığınız
bu şehre bu kadar şey yapılır, o kadar şey yapılmaz iken, Portakal'ın
Altınından sonra, ÇİÇEĞİNİ DE ADANA'ya kaptırdıktan sonra da mı ilgisiz,
sorumsuz olacak, ölüm uykusuna devam edeceksiniz. Ölüm uykusundan ne zaman
uyanacaksınız?
--Sahiden ya, Aydınlık ve Çağdaş bir Antalya'ya ne zaman
GÜNAYDIN diyeceğiz!..
--Hani HALİKARNAS BALIKÇISI, Cevat Şakir Kabaağaç'ın o
gür sesi ile söylediği ünlü "MERHABAAAA!..."sı gibi, biz de
Antalya'nın aydınlık, çağdaş ve güzel günlerine, hep birlikte gür sesimiz ile
ne zaman bir yürekten
"GÜNAYDINNNNNN!.... diyeceğiz?