Ne dediler ise yaptık

ama bir şey vermediler

 

Sahiden ya, "..kahrolasın demiyorum / kahrolma da gör beni / kanadık toprak olduk/ çekildik bayrak olduk /döküldük yaprak olduk/ geldik bugüne

-ekmeği bol eyledik /acıyı bal eyledik /sıratı yol eyledik

geldik bugüne.... " H.H.Korkmazgil'in dediği gibi, öteki dünyada için de, bu dünya için de her şeyi yaptık.

--1919'da Samsuna çıktık, Ülkeyi kurtardık. Cumhuriyeti kurduk.

--1900'lü yıllarda saldırganlaşmış, ağzı köpürmüş Kapitalizmin pençesinden zor kurtulmuştuk ki, 1940'lı yıllarda halkımızın bir özgürlük sevdası tuttu ki sormayın gitsin.

--Atatürk'ün önderliğinde, Emperyalist İttifak devletlerinden, İşbirlikçisi Padişah ve Saray saltanatından hesap sormuş ve kurtuluş ve özgürlük mücadelesini LOZAN Barış Antlaşması ile taçlandırmış ve 1920'de de şanlı bayrağımızı Ankara'nın göbeğine TBMM olarak dikmiştik.

--Padişahın kulu, fethettiğimiz toprakların kölesi idik ama, kendimiz eker-biçer, yer içer içer geçer idik. Ta ki bir vergi tahsildarı gelene kadar.

--Sonra ne oldu ise, birden demokrasi özlemimiz tuttu, özgürlük aşkımız kabardı ve emperyalizmin sıkışan pazar ve kendisi adına ölecek asker arayışlarına, verilen gazlar ve havuçlar ile tav olup, "kahrolası CHP tek partili istibdat yönetim,"ne son verip, ÖZGÜRLEŞESİMİZ geldi.

--1946'dan sonra bol pardon çok partili dönem ile özgürleşmenin ve zenginleşmenin yolunu tutalım dedik ve neyi tuttuk ise tuttuk.

--Sonra, "halkımız için özgürlük" isteyen iktidar verdiklerimiz birden, "ben ne kadar verir isem , özgürlük de, bağımsızlık da o kadar" deyi vermedi mi. Ayıkla pirincin taşını.

--Sonra sütümüzü bile süt tozu olarak hazırlayan SAM AMCA, kendisi için Korelerde ölsek bile bunu unutuverdi, hayda bir askeri tangur, tungur, buyur on ar yıllık askeri darbeler. 1960, 1971, 1980, sonra hızını alamayıp, cemaat kılığında 16 Temmuz kalkışmaları.

--Özgürleşeçekmişiz, bizim haberimiz yok, Sam Amca kılıklı emperyalizm bizi düşünüp, "özgürleşmemizin" bütün yollarını açtı. Ama, özgürlük isteyen bütün aydınlar, yurttaşlar ceza evlerini boyladı. Ve mahpushanelerden sesler çıkmaya başladı, "Mahpushanelere, güneş doğmuyor" diye sesler gelmeye başladı. Özgürleşiyor sanırken, Ziver Bey zindanlarından, Mamak, Ulucanlardan işkence sesleri gelmeye başladı. Önünden geçerken gözlerimi, kulaklarımı kapatsan bile hala işkence sesleri uğultu olarak arşa çıkıyor. Özgürleşmek için, 1950'ler de Mendereslere, 1960'larda Demirellere, 1970'lerde Demirel ve Ecevitlere, 1980'lere gelince de Başbakan Demirel'e kızıp, Müsteşarı Özal'a anahtarı teslim ettik. Her ne kadar Tansu Hanım iki anahtar verse de, Devlet Bey, "olmaz kardeşim, anahtar Tayyip Bey kardeşime" der gibi, bir seçim ile 2000'li Milenyum Çağında Anahtar Tayyip beye geçti. Sonra bir Hoca çıktı ki ortaya, herkesin gördüğü, bildiği, yanında arz-ı endam ettiği, ortalığı toz duman etti.  Yaktı yıktı ortalığı sanırken, bir de baktık ki, yanan da, kül olan da bizmişiz. Onlar erecek, biz kerevete çıkacağız derken, hem "erenleri" toplamış,, hem de kereveti de almış gitmiş Sam Amcasının Malikanesine.

--Özgürlük, özgürleşeceğiz derken bir de baktık ki, elimiz de bir KHK bulduk!..

--Yaşasın KHK'ler, yaşasın özgürlük.

--Size ne düştü, ne kaldı bilmem ama, bize şarkısı düştü, onu da kendi kendimiz söylemek kaydı ile:

--Okulda defterime, sırama ağaçlara, yazarım adını

Okunmuş yapraklara, bembeyaz sayfalara yazarım adını

Yaldızlı imgelere, toplara tüfeklere, kralların tacına

En güzel gecelere, günün ak ekmeğine, yazarım adını

Tarlalara ve ufka, kuşların kanadına

Gölgede değirmene yazarım

Uyanmıs patikaya, serilip giden yola

Hınca hınç meydanlara adını ey Özgürlük

Kapımın eşiğine, kabıma kacağıma, içindeki aleve

Canların oyununa, uyanık dudaklara yazarım adını

Yıkılmış evlerime, sönmüş fenerlerime, derdimin duvarına

Arzu duymaz yokluğa, çırçıplak yalnızlığa, yazarım adını

Geri gelen sağlığa, geçen her tehlikeye

Yazarım ben adını, yazarım

Bir sözün coşkusuyla, dönüyorum hayata

Senin için doğmuşum, haykırmaya

Ey özgürlük Söz: Paul Eluard" .diyerek.