Antalya İşinsanları Derneği(ANSİAD)Başkanı Sadi Kan, Antalya’yı bekleyen bir büyük tehlikeyi işaret etti..

Sadi Kan, Antalya’nın geçmişte yanlış yapılaştığını vurgulayarak,  imar planında denize paralel bir yapılaşmanın söz konusu olduğunu belirterek, şu çarpıcı tespitlerde bulundu :

“Geçmişte bu deneyimleri yaşamış olan Antalya, neden Kırcami’de iç kısımların da Antalya’ya özgü rüzgarı, esintiyi alacak şekilde yapılaşmalı. Antalya’nın simgelerinden olan Düden Çayı paralelinde yollarla iklimi ve yaşamı güzel hale getirmelidir”

Kırcami’nin imara açılması konusunda çok dikkatli olunması gerektiğinin altını çizen ANSİAD Başkanı Sadi Kan, “Kırcami’de hem yeşil doku, hem de tarımsal özellik mutlaka korunmalı”diyor.

Antalya ile ilgili planlardan ve projelerden Antalya’nın dinamiklerinin sonradan haberinin olduğunu belirten Kan’ın şu yorumu dikkat çekici :

“Kırcami ilar planında hangi alana ne tür bir kullanım, hangi yoğunlukta ve nasıl kullanılacak bilginiz var mı ? Yok.. Antalya’daki mevcut yapılaşma içerisinde denizden gelen rüzgarın iç kısımlara geçmesini engelleyen, denize paralel yapılar var. İç kısımlara hava akımı neden az diye konuşuyoruz. Bu deneyimle yaşamış Antalya, neden Kırcami’de doğudan batıya ağırlıklı bir geniş ticari alan ve yollar içerisinde yukarıya doğru havayı içerisine alacak, serinlik yaratarak iklimi ve yaşamı daha güzel hale getirmiyor ?”

Şurası yadsınamaz bir gerçek ki Antalya, ‘rant’ denilen belanın kurbanı oldu, olmaya da devam ediyor.

Oysa 1960’lı Antalya’da yıllarda sahilde geriye doğru anfi şekline bir şehir planı yapılmıştı..

Gerçekten de çok güzel bir plandı.

Cadde ve sokaklar denize dik planladığı için Akdeniz’in o muhteşem rüzgarından serinliğinden iç kısımlar da yararlanacaktı..

Sonra ne olduysa iş  birden değişti..

Antalya’yı gerçek anlamda bir dünya kenti yapacak olan o imar planı da rafa kaldırıldı..

Antalya’ya asıl büyük ihanet ise 1970’li yıllara gelindiğinde yapıldı..

Antalya’yı çevreleyen alanlarda parselasyon çalışmaları başlatıldı..

Gecekondular da siyasetçilerin oy beklentisi karşılığında tapu aldı..

Müthiş bir talan yaşandı Antalya’da..

Mülkiyet konusu patlak verdi.

Arsa karşılığı bina yapımı gibi bir moda ortaya çıktı..

1980’e gelindiğinde askeri yönetiminin baskısıyla Lara sahilinde  falezlerin üstünde ASTUR sitelerinin imara açılmasıyla birlikte müthiş bir talan başladı..

Antalya tam bir inşaat cenneti olup çıktı..

İnşaat sektörü öylesine hızlıydı ki ne belediye, ne kanunlar, ne de kamu kurumları hızlı ve sağlıksız yapılaşmaya yetişebildi.

Ortada büyük paralar döndü..

O yıllara kadar Kurucu Liderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi ‘Şüphesiz dünyanın en güzel şehri ‘ olan Antalya, hızla değişmeye başladı.

Sağlıklı bir kente yakışan, Akdeniz iklimine uygun, yarı kargir olarak tarif edilen kiremitli ahşap evler, bahçeler tek tek yok olmaya başladı.

Salgın bir hastalık misali kat karşılığı daire işi bütün Antalya’da bahçe sahiplerinin ağızlarını sulandırdı.

Yorulmadan zengin olma hayali kara bir mizaha dönüşmeye başladı.

Birkaç yıl öncesine kadar bahçevanlık yaparak güçlükle karnını doyuran ‘bahçearası sakinleri’ nin mirasyedi çocukları, bahçelerini, verimli tarlalarını önce yüzde 30’a sonra yüzde 50 ile vermeye başladılar..

Tam bir başıbozukluk içinde, Antalya’ya yakışmayan, doğasına asla uymayan bugünkü ‘çok katlı çirkinlik harikası binalar’ yükseldi..

Bunları niçin mi yazdım ?

Kırcami de öyle olmasın, Kırcami’ye kıyılmasın diye..