CHP İlçe kongreleri nedeniyle on beş gündür ilçelerdeydik. Bu nedenle okumakta olduğum, Avukat Şakir Keçeli’nin (**) ;  “Şeriat Nedir, Demokrasiyle Bağdaşır mı?” adındaki kitabını okumam yavaşladı. Bitmesine birkaç sayfa kalmışken bazı düşüncelerimi siz okuyucularımla paylaşmayı gerekli buldum.

Özellikle toplumumuzu; nikâh akdini belediyelerde yaptıranlar ve müftülüklerde yaptıranlar şeklinde ikiye bölecek uygulamanın da, laikliğin iktidar eliyle bilinçli ve planlı şekilde yok edilmeye başlandığı şu sıralarda bu kitabı okumanızı önemle salık veririm.

Şakir Keçeli; şeriatın İslam dini demek olmayıp, Arap örf ve adetlerinin hukuka dönüştürülmüş hali olduğunu; Kur’andan aldığı surelerle kanıtlamaktadır:

“Adına şeriat denilen hukuk kuralları şu kaynaklardan etkilenerek yaratılmıştır:

ü  Kur’an tarafından yapılan düzenlemeler

ü  Hz.Muhammed’e ait sözler, davranışlar, uygulamalar. Peygamber bu eylemleri Arap örf ve âdetinden etkilenerek gerçekleştirmiştir. Bu nedenle bir hadiste: “Tanrı elçisi, kavminin (Arabın) âdeti üzerine idi” denilmektedir.

Bu sözler şeriatın Arap kültürünün ürünü olduğunu göstermektedir. Esasen başka türlü olması da olanaksızdır. Çünkü her hukuk kuralı, onu oluşturanların yaşadıkları toplumların kültürlerine göre şekillenirler. Bu gerçek Kur’an-ı Kerim 41. Fussilet Sûresi 3. Ayette: “Biz Kur’an’ı yabancı bir dil ile göndermiş olsaydık, onlar muhakkak derlerdi ki ‘O’nun ayetleri niçin açık beyan olunmadı. Bu ne? Dil yabancı muhatap olan Arap?...” denilmiştir. Tanrı’nın bu sözleri, Kur’an’ın şekillenmesinde, Arap dil ve kültürünün etkisini göstermiyor mu?

Kur’an gibi evrensel bir kitabı etkileyen Arap kültürü, hadisleri haydi haydi etkilemiştir.

Hz. Peygamber’den sonra, İslâm adına konuşma yetkisini ele geçiren insanlar, bu iki kaynaktan yararlanarak, değişen koşullara göre yeni kurallar koymuşlardır.

Doğal olarak, üretilen bu yeni kurallar da Arap örf ve âdetine, dolayısıyla kültürüne ters düşmeyen kurallardır.

Bir toplumun kültürünün oluşmasında, o toplumun üretimde kullandığı araçların yani teknolojinin ve de insanların yaşadığı iklim koşullarının önemli katkısı vardır. Bu nedenle şeriat, Arap Kültürünün ve Arapların yaşadığı acımasız iklimin şekillendirdiği hukuk kurallarıdır.

Her hukuk kuralı yaratılırken, yaratıcılar ona kendilerinden de bir şeyler katarlar. Onun yaratılmasında yaratanların çıkarı önemli bir faktördür.

İnsanan ve insanların oluşturduğu toplumların grupların ve sınıfların çıkar duygusundan arındığını düşünmek, insanı ve toplulukları melekleştirmektir. Oysaki insanın melek olması Tanrı buyruğuna bile aykırıdır. Çünkü Tanrı insanı insan olarak yaratmıştır.

Şeriat, Emevi ve Abbasî dönemlerinde oluşturulmuş ve hicretin 3. Yüzyılında da son şeklini almıştır. Şeriatı yaratanlar, kurdukları düzenin yıkılmasını ve kendi zararlarına değişmesini önlemek amacıyla, onu kemikleştirmişler, değişimi yasaklamışlardır.

Her hukuk kuralı ve bu arada şeriat kuralı onu üretenlerin çıkarlarını pekiştirmek amacını da güder. İslam şeriatı denilen hukuk kuralı, Emevi ve Abbasi saltanatı yöneticilerinin ve Ulemanın çıkarlarını pekiştirmek amacıyla oluşturulmuştur.

Öyleyse şeriatı nasıl tanımlarız?

Şeriat İslâm dininin, takriben bin dört yüz yıl önceki Arap kültürüne uyarlanmasıdır. Bu uyarlama yapılırken Emevi ve Abbasi devletlerinin yönetim kadrolarının ve İslâm din bilginlerinin çıkarları korunmak istenmiş ve o günkü düzenin sonsuza değin sürmesi amaçlanmıştır. Soruna bu amaç açısından bakarsanız Şeriat bir din olmayıp politik harekettir.” (*)

Şeriatın demokrasiyle bağdaşması olanaksızdır. Çünkü temelinde biat vardır. Bu nedenle FETÖ’cü koca, koca generaller, ilkokul mezunu bir imamı kendi üstleri sayarak selam durmuşlardır.

Bütün bunları görmezden gelerek, bin dört yüz yıl önce Arap toplumuna uygulanmış hukuk kurallarını 21. Yüzyıl Türkiye’sine din adına uygulamak aymazlık, bilim ve akıldan uzak olmak demektir. Türkiye kendisine giydirilmek istenen bu çağ dışı hukuk anlayışına asla boyun eğmeyecektir.

 

(*)Şakir Keçeli, Şeriat Nedir, Demokrasiyle Bağdaşır mı?

Ardıç yayınları,1.Baskı, Ağustos 1997 Sayfa:284-285-286

(**)“1940 yılında Yozgat Çayıralan Hozat Köyü’nde doğan; entelektüel, aynı zamanda bir hukukçu, yazar, yayıncı, gönül insanı olan Şakir Keçeli, ilkelerinden ödün vermeyen birisi olarak da yüzlerce insanın gönlünde taht kurmuş bilge bir isimdi.

Atatürkçü cumhuriyetin ilkelerini ödünsüz bir şekilde savunmasıyla tanınan Şakir Keçeli, kurmuş olduğu Ardıç Yayınları’nda birbirinden önemli kitaplar yayınladı.
Kendisini derinden etkileyen çağımızın önemli Bektaşi inanç önderlerinden Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba’nın “Bektaşilik – Alevilik Araştırmaları”nı büyük emekler vererek ciltler halinde yayınlayan Şakir Keçeli, bu külliyatın Türk Kültür Dünyası’na kazandırılması için çok çalıştı, sabırla ve titizlikle uzun yıllarını bu işe vakfetti.
…Çeşitli sağlık problemleriyle uğraşan Şakir Keçeli geçirdiği kalp krizi sonucu 30 Haziran Cuma günü, Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Keçeli, vasiyeti üzerine 2 Temmuz 2017 Pazar günü saat: 14.30’da Hacı Bektaş’ta sırlandı” (*)Ayhan Aydın
https://www.alevinet.com/2017/06/30/av-sakir-keceli-baba-hakka-yurudu/