CHP Antalya İl Yönetimi önceki gün İl Danışma Kurulu’nu toplantıya çağırdı.

         Seçilmiş tüm organların yanında, eski milletvekilleri ve il başkanları da toplantıya çağırılmışlardı. Bu nedenle örgütün çağırısına uyarak ben de katıldım.

         Toplantının yönetimi ve düzenlemesi iyiydi.

         Yapılan konuşmalar, eleştiriler, öneriler yapıcı ve sorumluluk duygusu içindeydi. Bütün sorun bunların yaşama geçirilmesinde yatıyor.

         Eksiklikler hızla tamamlanmalıdır.

         Yitirecek zaman yoktur.

         Boğaçayı, su kaynakları, Konyaaltı ve Lara sahilleri, birinci derecede SİT alanları, ormanlarımız hepsi sadece tehlike altında değil, tehdit altındadır.

         İstanbul bitirilmiştir. Sıra Antalya’nın yüksek şekilde yağmasına gelmiştir.

         Bir kentin bütün sahilini perde ile kapatarak kış ayı bile olsa insanların denizi seyredecekleri, girecekleri bir avuç yer bile bırakmama eylemi bugüne kadar Antalya tarihinde olmayan bir uygulamadır.

         Bu “cambaza bak” politikasını kabul edemeyiz.

         Sadece Konyaaltı Varyantı ile Miniciti arasındaki üç kilometrelik sahili düzenleyerek kalan kısımların yağmasına boyun eğdirmek; işletmeciliğini de yandaş sanatçılardan birinin damadına, adrese havale şeklinde, işi usulüne uydurarak vermek ballı, kaymaklı kadayıftır, ayıptır, yazıktır!

                  Stadyum yapmak için şehrin çok yakınlarında, örneğin Döşemealtı’nda yeterinden daha fazla yer olduğu halde ısrarla yüz dönümlük “Yüzüncü Yıl Spor Birleşkesi”nin seçilmesi ve bunun devlet parasıyla değil, kat karşılığı, Falez Otelinin Kuzeyindeki büyük ve çok değerli arsanın karşılığında yapılması suretiyle Antalya halkı aldatılmıştır.

         Çünkü bu arsaya yapılacak binanın “Kat Serbestisi” esasına göre yapılacağı, yerine altmış beş katlı bir dev bina inşa edileceği yedi yıl önce AKP’nin seçimi kaybettikten sonra gizli tuttuğu bilgiler arasındaydı.

         Zira amaç, bir stadyum yapılması değil, ballı-kaymaklı arsanın ele geçirilmesi, yandaş bir cebe konulmasıdır. Nitekim TOKİ’nin bu arsayı mülkiyetine geçirip sattığı gelen bilgiler arasındadır.

         Bütün bunlara karşın hâlâ etkili şekilde kamuoyunu sallayacak bir eylem yaratılamaması büyük eksikliktir.

         TOKİ, İstanbul’da bir alandaki yüksek çıkarlarından vazgeçerek var olan projeyi iptal ettiğini bildirdi. Acaba Belediye Seçimleri bu kadar yakın olmasaydı bundan vazgeçer miydi?

         TOKİ İstanbul’a güya yeşil alan kazandırmakta; Antalya’yı ise iliklerine kadar betonlaştırmakta, sömürmektedir.

         Antalya halkına tarımda, Turizmde, Eğitimde (Üniversiteler Şehri), Sanayide (Özellikle yok edilmiş olan tarıma dayalı sanayinin) Ayçiçek yağı fabrikasının (AYLİN YAĞLARI), Antbirlik Yağ Kombinasının (Pamuk yağı fabrikasının), Çırçır Fabrikalarının, Orman Ambalaj fabrikasının, Aksu İplik Fabrikasının, Anteks İplik Fabrikasının, Pil Fabrikasının, kapatılmasıyla yok edilen sanayi ve tarım sanayisi unutturulmamalı; bunlarla ilgili  yeni bir öykü ve öneri anlatılmalıdır.

         Antalya’da gittikçe yok edilen doğal yapının bir daha yerine getirilmesi olanaksız olan milyon yılda oluşan çakıl ve kumluk alanların, doğal ve tarihi SİT alanlarının, yağma edilen meraların, yaylakların, kışlakların karşısında siyasi parti olarak karşı harekete geçmek ve tıpkı Elmalı/ Zümrütova ‘da yapılan “Şeker Pancarı Mitingi” gibi etkinlikler yapmak, pullar basmak, “Özgür Akdeniz” gazetesini yeniden çıkarmak ve en kılcal damarlarına kadar toplumu ayağa kaldırılmak zorundayız.

         Antalya halkı, okuyan, değerlendiren, aklı başında bir toplumdur.

         Anlatmasını bilirsek, hangi partili olursa olsun, doğruyu kabul edecektir.

         Her şey CHP’nin siyaseti; alan çalışması biçiminde, halkın içinde, sarımsak tarlalarında, mahallelerde ev toplantılarında, “her kahvede bir görevli” anlayışıyla, karşı partili olanlarla bire bir konuşarak, yapmasına bağlıdır.

         Yoksa, karşıda “Çatlasanız da patlasanız da Atatürk Kültür Merkezini yıktım” diyen bir anlayışın sinir uçlarınıza basmasına engel olamazsınız…