Suudi Arabistan’da kadınların ayak sesleri yükseliyor. Kadınların çarşaftan kurtulmaları için atılan adımlar bütün dünyada yankılar uyandırıyor. Türkiye kendi kadınlarını, çağdaş uygarlığın dışında, bez parçalarıyla örtüp toplumdan dışlamaya çalışırken, Suudi Arabistan’daki bu gelişmeler hepimizi düşündürmelidir.

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) güya kadın erkek eşitliğini sağlamak için, 24 Mart 2009 tarihinde, “Türkiye Büyük Millet Meclisi Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu”nu (KEFEK) kurdu...

Anayasanın 10. maddesinde 2004 yılında yapılan değişiklikle “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.” hükmüne, 2010 yılında yapılan değişiklikle “Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.” hükmü eklendi.

Komisyonun adı neden “Kadın-Erkek Eşitliği Komisyonu” konulmadı?

Ne demek fırsat eşitliği komisyonu? Fırsatlar eşit olursa yeterli mi? Kadınla erkek eşit haklara sahip olacaksa neden araya “fırsat” sözcüğü konulmuştur?

Bundan sonra da 2011 yılında; “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı” kuruldu. Ailenin korunması, kadının korunmasından daha mı öncelikliydi? Neden “Kadın Bakanlığı” adı verilmedi?...

Bundan sonra da benim Antalya Milletvekili ve TBMM KEFEK üyesi olduğum 2011 yılında “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edildi.

Edildi de ne oldu?

Kadın ve Erkek eşit oldu mu?

Kadına yönelik şiddet azaldı mı?

Dört yıl KEFEK’te görev yapmış bir Milletvekili olarak acıyla gördüm ki bütün bunlara rağmen kadın cinayetleri arttı, kadınlara özgü meslek olan hosteslikte gittikçe daha fazla erkek görevliler yer almaya başladı. Sokaklarda modern giyimi tercih eden kadınlar saldırıya uğrar hale geldi. Kadınları çağ dışı örtünmeye zorlayan baskılar giderek arttı. Kadınların iş yaşamlarındaki yerinden devlet örgütünün her kademesine kadar hiçbir ilerleme sağlanamadı.

Bütün bunlardan varılacak sonuç şudur: ülkeyi yöneten anlayış “laik” değilse hangi yasayı kabul ederseniz ediniz hiçbir olumlu gelişme sağlayamazsınız.

Çünkü şeriata göre kadın erkekle eşit değildir, kadın dövülebilir, kadın şeytandır, baştan çıkarır, kadın eksik yaratıktır, erkeğin kaburga kemiğinden yaratılmıştır, kadın imam olmaz vb…

Bugün TBMM Başkanlığında laiklik karşıtı bir meclis başkanı varsa, kimseye kadın-erkek eşitliğini sağlayacak bir yasal düzenin varlığını kabul ettiremezsiniz.

Laik olmayan düzende kadın-erkek eşitliği için çıkaracağınız yasalar; şeriat düzenine gitmekte olan bir trende aksi yönde koşmaya benzer. Mesafe aldığınızı sanırsınız ama her defasında daha da geriye düşersiniz.

Oysa yapılacak işler iktidar için hiç de zor değildir:

Öncelikle askerlik görevine gelen gençlere kadın erkek eşitliği, kadın hakları, analık hakları,kadın eğitimi dersleri koyarsınız. Bunun için yeni bir yasaya bile gerek yoktur.

İlkokullardan Üniversiteye kadar kadın erkek eşitliği dersleri koyarsınız.

Yurttaşlık bilgisi derslerini yeniden koyarak Kadın Erkek eşitliği Dersini orta okul seviyesinde de verirsiniz.

“Cinsiyete Duyarlı Bütçe” yaparsınız. Bunu bir yasa ile kabul edersiniz.

Yani tüm Belediye-İl Genel Meclisi-Devlet bütçelerinde ayrı bir fon oluşturarak eşitlik için harcanmasını sağlarsınız.

Bunları yapmayıp eşitlik nutukları atmak dürüstlük değildir.

Göstermelik yasalar çıkarıp uyguluyor gibi görünmek dürüstlük değildir.

Hem laik olmayacaksın; hem de Kadın Erkek eşitliğinden yana görüneceksin; buna takıyye yani “inanmadığın halde inanıyormuş gibi görün” daha açık bir değimle “iki yüzlülük” denir.

Kadınların kafalarının içine sadece din doldurarak eşitlik sağlanamayacağı gibi sadece kadınlara iş, aş, yetki ve görev sağlanarak da sağlanamaz.

Kadın sorunu; gerçekte “erkeklerin eğitilmesi” sorunu olduğu kadar “kadınların da eğitilmesi” sorunudur…

Hepsinden önce de devleti yöneten iktidarın kadını tek tipleştirmekten vazgeçmesi sorunudur.