Bu yazıda, Ces fous qui nous gouvernent-Bizleri Yöneten Zırdeliler ( Pascal de Sutter) adlı kitabın çağrıştırdığı yakın tarihte yaşanmış, iz bırakmış en çarpıcı olayları bir araya getirmeye çalıştım...Yararlanılan kitapların listesi yazının sonunda yer almaktadır...

1930'larda Atatürk'ün Türkiyesi Avrupa'da barış, huzur, istikrar, refah adası olmuştu...Atatürk Türkiyesi 1929 dünya ekonomik felaketine rağmen hızla kalkınmaktaydı...Atatürk yeni bir dünya savaşının yaklaşmakta olduğunu ilk keşfeden dünya liderlerinden biri oldu...


Atatürk, İngiliz siyasetçi Churchill gibi Fransız Albay Charles deGaulle'de Almanyanın ikinci dünya savaşını çıkarmaya hazırlandığını 1933'ten itibaren keşfetmişti...


Andrew Mango ve Patrick Kinross Atatürk'ün General MacArthur'a "Çok yakında İkinci Dünya Savaşı çıkacak ve savaşın mutlak galibi, tek kazananı Rusya olacak" kehanetini söylediği yıl için iki farklı tarih vermiş Mango 1932, Kinross 1934 diyor...

.Andrew Mango ve Patrick Kinross Atatürk'ün General MacArthur'a söylediği "Çok yakında İkinci Dünya Savaşı patlayacak " kehanetinden kitaplarında bahsetmişti.


Kinross Atatürk bu sözleri 1934'te söyledi, Mango 1932'de söyledi diyordu. Mango haklıymış Atatürk bunu 27 ya da 28 Eylül 1932'de (Salı ya da Çarşamba günü) söylemiş.1918'de Almanya savaşta yenilmişti ve yenenlerin ağır şartlarını Almanya ancak 1938'de ortadan kaldırabildi.Hitler "Atatürk Osmanlıyı yenenlerin şartlarını 5 yılda ortadan kaldırabildi biz 20-22 yılda kaldırabildik," diyerek çok kızıyordu

Cumhurbaşkanı Atatürk, Başbakan İsmet İnönü ile birlikte 12 Ekim 1937 Salı günü Aydın'dan Ankara'ya trenle giderken İkinci Dünya Savaşı'nın çok yakında patlak vereceğine ilişkin sinyalleri, işaretleri, İngiltere, Fransa, Rusya (Sovyetler Birliği), ABD, Almanya, İtalya, Japonya,İspanya arasındaki gerginlikleri, sürtüşmeleri, tehditleri, pazarlıkları, yakınlaşmaları, flörtleri, ittifakları ve bu ülkelerin Türkiye'den "krom ve diğer" taleplerini konuştular ve o gün Türkiye'nin savaşın dışında kalması için gereken önlemler belirlendi...


Üç milyon kişinin Rusya,İtalya ve Almanya saldırılarını önlemek için askere alınması da o gün konuşulanlar arasındaydı...Bunlar konuşulurken Türkiye Cumhuriyeti en yakın ilişkilerini Sovyetler Birliği ve Almanya ile yürütmekteydi...


Atatürk ve İnönü İtalya ve Bulgaristan'ın Türkiye'den toprak taleplerine "Ordularınızı yollayın savaşalım" cevabını vermişlerdi...


Atatürk'ü ülkelerine davet eden Stalin ve Mussolini'yi İnönü ziyaret etmiş; İngiltere Kralıysa 1936'da Atatürk ve İnönü'yü ziyaret etmişti...12 Ekim 1937 Salı günü Türk Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras'ın Atatürk ve İnönü için derlediği dünya raporları da değerlendirildi...

Tokyo büyükelçisi Hüsrev Gerede'nin sağladığı istihbarat da çok değerliydi...1923'te Lozan Antlaşması'nı imzalayan Türk heyetinde hukuk danışmanı, 1930-1932 arasında Türkiye'nin Paris büyükelçisi olarak görev yapan, 1934'ten itibaren ABD Başkanı Franklin Delano Roosevelt'in en yakın arkadaşlarından biri haline gelen Türkiye'nin Washington büyükelçisi Mehmet Münir Ertegün'ün ve 1932'de Türkiye'nin Paris büyükelçiliği görevine getirilen Suat Davaz'ın Ankara'ya yolladığı gizli bilgiler de Atatürk ve İnönü tarafından o gün çok yararlı bulundu ve bu bilgiler üzerinde epey konuşuldu, epey değerlendirmeler de bulunuldu...


25 Eylül 1932 Pazar: ABD Genelkurmay Başkanı General Douglas MacArthur (1880-1964) İstanbul'a geldi ve aynı günün akşamında Ankara'ya hareket etti.MacArthur Ankara'daki ziyaretlerini tamamladıktan sonra 27 Eylül Salı günü İstanbul'a döndü ve aynı gün Dolmabahçe Sarayı'nda Cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürk tarafından kabul edildi..

MacArthur 28 Eylül Çarşamba akşamı İstanbul'dan trenle Paris'e hareket etti... Atatürk Almanca ve Fransızca da bildiğinden Adolf Hitler'in "Kavgam" adlı kitabını (1925-1926) okumuş ve Adolf Hitler'in ırkçı, faşist, nefret, kin, öfke ve tehdit dolu anlatımından çok ürkmüştü...

Atatürk, "Kavgam" adlı kitabı okuduktan sonra Adolf Hitler'in dünyanın başına büyük belalar açacağını söylemişti...Atatürk ve MacArhur görüşmesine Atatürk'ün "Kavgam" adlı (1925-1926) kitaptan edindiği izlenimler ve bu kitaptan yola çıkarak vardığı tahminler-kehanetler damgasını vurdu...


Ağustos 1951'de The Caucasus-Kafkaslar adındaki ABD dergisi-magazini Atatürk MacArthur görüşmesinin zabıtlarını-tutanaklarını yayınladı...Atatürk MacArthur'la görüşmesinde Almanya'nın Avrupa'nın tümünü işgal edebilecek bir ordu oluşturabilme potansiyeline dikkat çekti...


Sözlerini şöyle sürdürdü "İngiltere savaşma hevesini kaybetmiş Fransa'ya artık güvenemez; bu çıkacak yeni Avrupa savaşının galibi olacak Sovyetler Birliği bütün komşuları ve gezegendeki diğer ülkeler için tehdit kaynağı olacak"


Atatürk MacArthur'a "İçinde bulunduğumuz dönem-devir-yıllar bir ateşkes-mütareke-geçiçi barış dönemidir. Versailles barış anlaşması savaşı kazanan devletlerin dayatmaları sonucunda Almanya gibi mağdur ülkeler yaratmıştır.Bu nedenle Versailles anlaşması kalıcı-sürekli bir barış sağlayamayacaktır...Çalışkan, disiplinli ve olağanüstü dinamizme sahip 70 milyon Alman mağduriyetlerini ortadan kaldırmak için harekete geçtiği anda bunu yapabilecek güce sahiptirler...Savaş 1940'ta başlayabilir.Fransa artık güçlü ordular kurma yeteneğini kaybetmiştir.İngilizler Fransız ordusuna artık güvenemez...Mussolini aşırı derecede hırslı ve açgözlü..Almanlar İngiltere ve Sovyetler Birliği hariç Avrupayı işgal edebilecek potansiyele sahipler...Yeni büyük savaşa Amerika dahil olduğunda savaşı Almanya kaybedecek ve büyük savaştan asıl kazançlı çıkan Sovyetler Birliği olacak...Çünkü Ruslar rakiplerinin en küçük yanlışlarından yararlanmasını bilen bir millet...Dünya yanarsa hiçbir millet kendini bu yangın bana sıçramaz diyebilme lüksüne sahip değil" dedi...


Mao Çin'i

Jiang Qing (1914-1991)  yaklaşık 80 milyon Çinliyi öldürttüğü tarihçilerin kitaplarına konu olan Mao'nun gözdesiydi...38 yılını Mao'ya verdi...Mao'nun özel treni genç kızlarla doluydu...Mao harem kurmuştu...Cariye ordusuna sahipti....Jiang Qing bir çeşit Lady Macbeth'di...Mao 15 yaşındaki bakire kızların kendisine getirilmesini istiyordu...Mao "Kırmızı Kitap"ta "Sevişmek yerine sivrisinek öldürün...Sivrisinek öldürmek insanlığa karşı daha yararlı bir eylem biçimidir" dedi...


Jiang Qing şöyle dedi: "Ben Jiang Qing Mao'nun köpeğiydim...Eğer bana Mao ısır emrini verseydi ısıracaktım,ısırırdım" 


Stalin'in karakteri

Stalin bulunduğu ortamlardaki tartışmalarda o kadar hakimiyet kuruyordu ki, Hollanda'nın Benelüks (Belçika, Hollanda, Lüksemburg) birliğine üye olmadığı konusunda ısrar ettiğinde kimse onun yanlışını düzeltmeye cesaret edemiyordu. Yugoslav Komünist Milovan Djilas (1911-1995) Stalin'in acımasızlığını biliyordu...Djilas şöyle dedi: "Stalin her suça yatkındı, çünkü işlemediği tek bir suç yoktu."


Hitler ve Goebbels

Nazi propaganda bakanı Joseph Goebbels'in Magda Goebbels'le evliliğinden altı çocuğu oldu...Çocuklara Hitler'in H'sinden dolayı şu isimler verildi: Harald, Helga, Hildegard, Helmut, Holdine, Hedwig, Heidrun...Hitler intihar edince Goebbels çifti çocuklarını zehirleyip 1 Mayıs 1945'te intihar etti...Joseph Goebbels'in film yıldızı Lída Baarová ile yasak aşkını öğrenen Magda Goebbels boşanmaya kalkınca Hitler Almanya'nın iki First Lady'sinden birinin boşanmasının Alman halkı üzerinde kötü bir izlenim bırakacağını iddia ederek arabuluculuk yaparak bu boşanmaya izin vermemişti...Çünkü Goebbels çiftinin örnek evliliği (!) Almanya'daki ve Alman işgali altındaki ülkelerin sinema salonlarında gösterilen haber & propaganda filmlerinde on milyonlarca insana gösteriliyordu...



Hitler'in 1933'te başbakanlık yetkilerini, 1934'te devlet başkanlığı yetkilerini, 1940'ta genelkurmay başkanlığının yetkilerini elinde  toplamasıyla birlikte Komünistler, Sosyal demokratlar, Yahudiler (1933'te Almanya'da Yahudilerin nüfus içindeki oranı % O,8) , Anti Naziler, Yehova şahitleri, engelliler, zeka özürlüler, kronik hastalar, kalıtımsal (genetik) hastalıkları olanlar sürgün edildller, tecrit edildiler, kısırlaştırıldılar, kapatıldıkları toplama kampları kitle imha kampına dönüştürüldü...Diabet hastalarının çocuk sahibi olması ve evlenmesi yasaklandı...



4.000.000 nüfuslu Berlin bir zamanlar Komünist kalabalıkların şehriyken Nazilerin iktidara gelmesiyle birlikte bir anda Komünistler ortadan kayboldu...1935'te Naziler hem engellileri hem Yahudileri hedef aldı...1939'da kalıtımsal hastalıklara sahip olanlar öldürüldü...


Nazi propaganda makinesine göre "Yahudiler çok fena kokardı,"
Jud Süß- Jew Süss (1940)  ve The Eternal Jew / Der ewige Jude (1940) Yahudi düşmanlığının en üst seviyeye çıktığı Nazi propaganda filmleriydi...



Sadece Treblinka ve Auschwitz kitle imha kamplarında 2.000.000'dan fazla insan öldürüldü...1942'de Varşova gettosundaki 400.000 kişiden 300.000 kişi Treblinka'ya yollanmıştı...Varşova gettosunda her gün en az 50 kişi açlıktan ölüyordu....

Güney Amerika 1945'ten sonra Nazilerin sığınağı oldu

Treblinka'nın Komutanı (Franz Stangl) savaş sonunda Brezilya'ya kaçacaktı...Bir başka Nazi Gestapo'nun Lyon savaş suçlusu  Klaus Barbie (1913-1991)  Bolivya'yı tercih etti

Hitler'in bir numaralı sponsoru  demir çelik kralı Fritz Thyssen (1873-1951), Nazi pilot , Adolf Josef Ferdinand Galland (1912 - 1996), Nazi savaş suçluları Josef Mengele (1911-1979), Adolf Eichmann (1906-1962), gaz odası özelliği taşıyan kitle imha kamyonlarının mucidi Nazi Walter Rauff (1906-1984) ,İtalyan sivilleri toplu infaz etmekle suçlanan SS subayı Erich Priebke (1913-2013),  Hırvat Nazi Ante Pavelic (1889-1959), kitle imha kampı komutanı Joseph Schwamberger (1912-2004), Buchenwald toplama kampında köle esirler üzerinde cerrahi deneyler yapan  
SS-Sturmbannführer (binbaşı) ve bir tıbbi araştırma görevlisi olan Doktor Carl Carl Peter Værnet (1893 – 1965) ikinci dünya savaşı sonunda toz, moloz yığını haline gelen Almanya'yı terk ederek Arjantin'de bir araya geldiler...

Bolivya, Brezilya, Paraguay Nazi savaş suçlularının sığındığı ve yaşadığı barınma merkezleri oldu...

Babası Almanya'nın zengin işadamlarından biri olan Mengele sahte kimlikle 1949'da Almanya-Avusturya-İtalya üzerinden bir gemiye binerek altı haftada Arjantin'e ulaştı...Mengele Auschwitz'de "Yeni doğan bir bebek kaç gün açlıktan ölmez?" gibi korkunç tıbbi deneyler yapmıştı...İkizlere ölümcül hastalıklar aşılamış ve kaç gün yaşayacaklarını gözlemlemişti...Auschwitz'e getirilen köle esirlerin trenden iner inmez gaz odasına gitmesine, yollanmasına ya da birkaç hafta ya da birkaç ay daha yaşamasına izin verebilecek komutları, emirleri verebilecek kadar yetkili ve üst düzey bir Naziydi...Mengele Nazilerin üstün ırk teorilerini kanıtlamak için pek çok insanın ölümüne yol açan korkunç (genetik) tıbbi deneyler, araştırmalar yaptı...


Oğlu Rolf kendisini Auschwitz'deki faaliyetleri hakkında sorguya çektiğinde Mengele "Babanın işlediği suçlar hakkında duyduğun her şey iftira ve yalan silsilesi...Dayanaksız, temelsiz iddialar...Ben hiçbir suç işlemedim...Aksine Auschwitz'de pek çok köle esirin birkaç ay fazladan yaşamasını talimatlarımla, emirlerimle sağladım" diyecekti...Mengele Arjantin diktatörü Juan Peron'la Olivos'taki devlet başkanlığı konutunda bir araya geldi...Bu buluşmayı Peron anı kitabında gururla itiraf etti...Üstelik Arjantin'in başkenti Buenos de Aires'te 200.000 kadar Yahudi yaşamaktaydı...

1946'da Arjantin'in hakimi olan diktatör Juan Peron ülkesini Nazi firariler için sığınak haline getirmişti...Eşi Eva-Evita Peron 1947'deki Avrupa gezisinde Hitler ve Mussolini'nin İspanya'nın diktatörü olmasını sağladığı Franco'yu, Vatikan Katolik Kilisesi lideri Papa'yı ve İsviçre'yi ziyaret etti...Nazi savaş suçluları kara paralarını İsviçre bankalarında yıkadılar...İspanya, Orta Doğu ülkeleri ve Güney Amerika ülkeleri Nazi savaş suçlularına güvenli sığınak sağlarken, Vatikan Katolik kilisesi de Nazi savaş suçlularının adaletten kaçabilmesi için bütün olanaklarını seferber etti...Eva ve Juan Peron Nazi savaş suçlularının Arjantin'e transfer edilen devasa servetlerinden dolayı çok memnundu...

Naziler barbarlığın kitabını yazmıştı

1933'te (27 Şubat) Alman parlamentosunun kundaklanmasını Naziler Nazi muhalifi 3000 kişinin zindana atılması için bir fırsat olarak kullandı...Naziler bu sabotaj eyleminin sorumlusu olarak Komünistleri suçladı...


Mayıs 1933'te Yahudi yazarların, Komünist yazarların, Nazi muhalifi yazarların kitapları yakıldı...


1933 öncesinde  üç Alman erkeğinden birinin işsiz olması, 1929 New York  Wall Street borsasının çöküşüyle birlikte ABD bankalarından Almanya'ya akan kredilerin kesilmesi ve bu nedenle Almanyadaki fabrikaların kapanması , Versailles barış anlaşmasıyla Almanya'nın kaybettiği topraklar, 1914-1920 döneminde milyonlarca Almanın ölmesi (1918-1920 dönemindeki İspanyol gribi savaştan bile daha fazla ölüme yol açtı),  dünya savaşında yaşam boyu engelli durumuna düşen Alman askerler, Hitler'in oy toplamak için yaptığı propaganda konuşmalarında,  duygu sömürüsü yaparak, istismar ettiği konular oldu...

Tüm bu felaketlerin yegane tek sorumlusu olarak Hitler Komünistleri ve Yahudileri ilan etti...1920'lerin sonunda işçilerin kenti Berlin için Kızıl / Komünist Berlin denilmekteydi...Bir Nazi gencin Horst Wessel (1907-1930) bir Komünist tarafından bıçaklanarak öldürülmesi Nazi propagandasına büyük bir hizmette bulundu...Naziler mağdur rolünü de çok iyi oynadılar...

1914-1921 arasında Alman ordusunda önce er sonra onbaşı olarak görev yapan Hitler dünya savaşındaki bir zehirli gaz saldırısından dolayı geçici körlük yaşadı ve kısa bir süre sonra iyileşti...Hitler Birinci dünya savaşından önce Viyana'da evsiz olduğundan parklarda yatıyordu...Viyana'ya ilk geldiğinde birazcık parası vardı...Onu da kısa sürede tüketmişti...Londra, Paris ve Berlin'in en önemli rakibi olan Viyana'da evsizlerin barınaklarında da ikamet etmişti...Alkolik babası oğlu Adolf Hitler'i her fırsatta dayakla, şiddet yoluyla cezalandırmıştı...Hitler babasının dayaklarından kurtulmak için her fırsatta annesine sığınmıştı...Nazi Almanyasında Hitler'in annesi Klara'nın doğum günü ulusal bayram ve tatil günüydü...(12 Ağustos)

1923'te   Münih'te darbe girişimiyle Almanya'yı ele geçireceğini zanneden Hitler çok yanıldı...Hitler 8 ya da dokuz ay boyunca hapsedildi...Bu  darbe girişiminde 16 kişi öldü ve Hitler'in yakın dostu Hermann Göring ağır yaralandı...Yaralandığından dolayı morfin verilen Göring 22 yıl boyunca uyuşturucu bağımlısı olarak yaşadı...

Tarihçiler Hitler için "siyasetçi olmasaydı iyi bir insan kaynakları müdürü olurdu" diyor...Çalışkan, becerikli, işe yarar ancak  gangster, cani, serseri, haydut karakterli insanlardan çok tehlikeli işler üreten bir ekip kurmayı başarmıştı...

Hitler çevresindeki herkesin üstüne basarak, onları basamak ve merdiven gibi kullanarak en zırdelice planlarını, hayallerini gerçeğe, hayata geçirmiş ve titizlikle uygulamıştı... Hitler'in başbakanlığı döneminde çok nadir bakanlar kurulu toplanmıştır...Hitler'in çevresindeki dalkavuklar Hitler'in en gözde elemanı olabilmek için birbirleriyle yarışmışlardır...

Fareli köyün sihirli kavalcısı

12 Eylül 1919 tarihinde Hitler attığı nutuklarla, tiradlarla insanları hipnotize edecek kadar etkileyebildiğini keşfetti...Adeta fareli köyün sihirli kavalcısı olmuştu...Bazen iki saati aşan siyasi nutuklarının değişmeyen malzemesi Almanya sınırları dışında kalan Almanlarla bir araya gelebilmek oldu...Avusturya, Macaristan, Çekoslovakya, Polonya gibi ülkelerde de Almanlar vardı...Sadece Çekoslovakya'da üçbuçuk milyon Alman yaşamaktaydı...


Hitler o dönemdeki nutuklarında "Almanya çok ezildi ve aşağılandı...Bu 1918-1919'da oldu...Bu hoşgörülebilecek telafi edilebilecek bir durum değildir...Bugüne kadar düşmanlarımıza karşı çok sabırlı ve son derece sabırlı davrandık...Aşırı sabır gösterdik...Artık bunu yapmayacağız, bu sabrı göstermeyeceğiz..."

dedi...


Trotsky

Kızıl ordunun yani Sovyetler Birliği ordusunun kurucusu Trotsky Stalin tarafından Sovyetler Birliği'nden kovulmuştu...Leon Trotsky Eylül 1930'da İstanbul Büyükada'dan Alman Komünistlerini mektup yazarak uyardı:"Naziler 1928'de 800.000 oy almıştı...Şimdi 6.379.672 oy aldılar...Siz 1928'de 3,264,793 oy almıştınız...1930 seçimlerinde 4,590,160 oy alabildiniz...Nazi Partisi 1930 seçimlerinde ikinci en büyük parti oldu...Sosyal demokratlar 1928'de 9,152,979 oy almıştı, 1930'da 8,575,244 oy alabildiler...Küçük burjuva Almanlar Nazileri tercih etti...Tehlike büyüktür...Alman Komünist Partisi düşmanını, hasmını küçümsüyor ve sonunu, ölümünü hazırlıyor.."

"Doctor Zhivago" romanındaki (1957) Strelnikov / Pasha Antipov karakterinin (filmde Tom Courtenay tarafından canlandırıldı) Leon Trotsky'den esinlendiği bilinmektedir...


Berlin anıları

İngiliz yazar Christopher Isherwood (1904-1986) Berlin anılarını "Goodbye to Berlin" (1939) ve "Christopher and His Kind"(1976) adlı kitaplarda topladı..


4.200.000 işsiz, serseriyi Sturmabteilung adlı terör örgütü çatısı altında örgütleyen Ernst Röhm Hitler'i iktidara getirmek için her türlü yasadışı yolu denemişti...Buna Alman Parlamentosunu yakmakta dahildi...Isherwood bu karanlık dönemi anlatırken Jean Iris Ross Cockburn (1911-1973) adlı bir şarkıcıyı anılarının baş kişisi yaptı...8 Oscar ödüllü "Cabaret" filminin kaynağı işte bu kitaptır...
"Goodbye to Berlin" (1939)


Sturmabteilung, SS (Schutzstaffel) ve Ku Klux Klan son 2000 yılın en tehlikeli terör örgütleri arasında en önde geliyor...



Not: Hitler: The Rise of Evil (2003; Christian Duguay) ve La caduta degli dei (Götterdämmerung) The Damned (1969; Luchino Visconti) gibi filmlerde Ernst Röhm'ün faaliyetleri konu edilmişti


İngiliz eski başbakan Lloyd George 1936'da, İngiliz eski Kral Edward 1937'de Hitler'i ziyaret etti...1936'da Fransızlar hem maaş alıp hem tatil yapma hakkını elde etti...




Ağustos 1939'da Hitler ve propaganda bakanı Joseph Goebbels Alman ordusu Polonya'yı ezip geçtiğinde İngiltere ve Fransa'nın protesto etmekle yetineceğini, Almanya'ya savaş açmayacağını öngördü...

Almanya'nın Avusturya ve Çekoslovakya'yı istila etmesini İngiltere ve Fransa onaylamış olduğundan Polonya konusunda da aynı reaksiyonu,aynı tepkisizliği ya da en yumuşak tepkiyi İngiltere ve Fransa'dan bekliyorlardı...Hitler ve propaganda bakanı Joseph Goebbels "Polonya'yı işgal ettiğimizde de İngiltere ve Fransa Almanya'ya savaş açmayacak" dediler...


Fransa cephesi

265 çeşit peyniri olmakla övünen Fransa ile Çekoslovakya 1925'te savunma işbirliği anlaşması imzalamıştı...Hitler 1938'de Çekoslovakya'yı tehdit etmeye başlayınca Fransa'yı yönetenler "Eyvah" dediler "Umalım ki Çekoslovakya'yı savunmak için Almanya ile savaşmayız"

1939-1940 döneminde Fransızlar Almanların zehirli gazla saldıracağından korktu...1940'ta 2.000.000 Fransız asker Almanlara esir düştü...4.000.000 asker Almanlara karşı seferber edilmişti...Fransız hazinesi altınla doluydu...Ancak bu Fransa'nın beş haftada teslim olmasını engelleyemedi...8.000.000 ila 10.000.000 Fransız sivil Alman ordusundan kaçabilmek için evini terk etti...


Birinci dünya savaşında siper, süngü savaşlarında, zehirli gaz saldırılarında büyük katliamlar yaşanmıştı...1914-1918 savaşında milyonlarca Fransız ölmüştü...En az 50 Fransız asker savaşmayı reddettiği için idam edildi...Yani ilk savaşın çok acı hatıraları Fransızların beyinlerinde yaşıyordu ve bu anılar aradan çeyrek yüzyıl geçse bile çok canlıydı...


1939-1940 döneminde Fransız askerler Almanya karşısında bir zafer kazanabileceklerine inanmıyorlardı...


Adolf Hitler Nazi ordusu Fransa'yı Haziran 1940'da teslim alınca bu ülke idarecilerine taleplerini iletti ve  bazı tavizler kopardı...


1-Hitler Fransızlardan Annesi Klara'nın doğum gününü (12 Ağustos 1860-21 Aralık 1907) ve kendi doğum gününü (20 Nisan 1889) büyük bir coşkuyla kutlamayan ve Almanya'dan kaçarak Fransa'ya sığınan Anti Nazileri teslim etmesini de istedi...Fransa'da büyük bir Anti Nazi avı yaşandı...Gestapo ve SS tarafından yakalananlar kitle imha kamplarında öldürüldü...Klara Hitler her fırsatta Adolf Hitler'i döven kocasının fena dayak rutinlerinden oğlunu her seferinde kurtardı...

Hem annesinden hem babasından her fırsatta şiddet ve dayak gören Hollywood dehası Woody Allen ebeveynlerine karşı nefret, tiksinti ve iğrenme duyguları geliştirmişti...

Hitler ise kendini dayak fasıllarından kurtaran annesine karşı derin hayranlık, sevgi ve özlem duygusu geliştirdi...Tüm hayatı boyunca hayatına giren insanlardan sadece annesine karşı saygı ve sevgi besledi...


2-Hitler Fransızlara "Topraklarınızda yaşayan Yahudileri bize teslim edeceksiniz" dedi...

3-Hitler Fransızlara "Fransız donanmasını Nazi ordusuna teslim edin" dedi...Bu hiçbir zaman gerçekleşmedi...Hatta İngiltere donanması Fransız donanması Nazilerin eline geçmesin amacıyla Fransız gemilerini bombardıman ederek enkaza çevirdi...

4-Hitler Fransızlara "Fransız sömürgesi IndoChina-Vietnam'ı Alman müttefiki Japonya'ya vereceksiniz" dedi...Bu talep gerçekleşti...Japonya 1945'te yenilince Fransa Vietnam'a geri döndü ancak Vietnam halkı Fransızları ülkelerinde istemediğinden Fransa 1954'te Vietnam'ı terk etmek zorunda kaldı...Vietnamlılar bu tarihten 1975'e kadar ABD sömürgesi olarak kaldı ve 58.000'den fazla Amerikan askerini öldüren Vietnamlılar özgürlüklerine kavuştu...


1916'da Verdun Savaşı'nda Fransa'nın Alman işgaline uğramasını engelleyerek Mareşal ünvanı kazanan, çok kadınlı bir özel yaşam sürdüren, avcılıktan zevk alan Philippe Petain (1856-1951) 1940-1944 döneminde Fransa'yı işgal eden Almanlarla işbirliği yaptı...Alman hava kuvvetleri komutanı Göring'la aralarında bir iletişim, mesajlaşma  vardı ...Petain Hitler'in kuklası olmayı gururuna yedirebilecek kadar bunamıştı, çok yaşlıydı...Anton Mussert Hollanda'da, Petain Fransa'da Hitler'in kuklası olarak işlev gördü...Petain Almanların ikinci dünya savaşını kazanacağına inanıyordu...Komünist, Mason, sendika, grev ve Yahudi düşmanıydı...Fransız Yahudilerinin iki dünya savaşında da Fransa lehine gösterdikleri kahramanlıkları Petain değersiz çabalar olarak tanımlamıştı...Hitler, Petain ve Vatikan Katolik kilisesi Bolşevikleri imha etmek konusunda tam bir uzlaşmaya varmıştı...

Ancak yine de Petain Alman egemenliğindeki üç ülkede (Almanya, Avusturya, Çekoslovakya) 9 Kasım 1938'de Yahudilere saldırıldığında bu eylemleri protesto eden bir metin yazmıştı...Petain sürgün edilmiş mülteci  kalabalıkları görmek istemiyordu...


Jeanne d'Arc, Napoleon ve Danton gibi bir ulusal kahramandı Petain 1916-1940 arasında Fransa'da...Hitler ile işbirliği yaparak kendi efsanesini yıktı, yerle bir etti, artık vatan haini olmuştu...8 Kasım 1942'de Petain'e General Serrigny Güney Fransa'dan Kuzey Afrikadaki Alman işgaline uğramamış Fransa sömürgesine uçak yolculuğuyla ulaşabileceğini söylediğinde Petain bu teklifi reddetti...Petain Nazilere direnen Fransızlara katılmayı reddetmiş oldu...Fransız halkı Nazilerle işbirliği yapanlar ve yapmayanlar olarak iki ayrı cepheye bölünmüş oldu...


Fransız Guy Môquet 16 yaşındaydı ve Komünist sempatisinden dolayı Alman esir kampında öldürüldü... 


İngiltere donanması Cezayir'in Mers-el Kebir limanındaki Fransız donanmasının Almanya'nın eline geçmemesi için 3 Temmuz 1940'da bu donanmayı yok etti...1380 Fransız denizci öldü...

Toulon, Fransız Donanması'nın demirlediği bir başka limandı, 27 Kasım 1942'de Alman ordusu, Fransız filosunu ele geçirmek için limana saldırmıştı, Fransızlar Fransa'nın gururu olan 75 savaş gemisini Almanlara teslim etmemek için sabote ettiler, imha ettiler...
 

General Charles de Gaulle "Petain Fransa'ya karşı ihanet içindedir" dedi...

La Marseillaise adlı Fransız milli marşı (1795) 1940'da Almanlarca yasaklanmıştı...Hitler Fransa teslim olduğunda Fransa'yı Alman ordusuna her gün 400 milyon Fransız Frangı tazminat ödemeye mahkum etti...Fransızların Almanya ve Avusturya'dan kaçan Anti Nazileri Almanlara teslim etmesi istendi...1940'ta Alman ordusu Fransa'nın İngiliz Kanalı-Manş denizi kıyı şeridini ve Kuzey Fransa'yı işgal etmekle yetindi...

Amerikalılar İngilizler Fransa'daki Alman işgaline son vermek için 6 Haziran 1944'te Fransız sahillerine, Normandiya'ya çıkarma yaptıklarında Petain Fransızlara seslendi

"Amerikalılara İngilizlere asla ve sakın yardım etmeyin"

Petain 20 Ağustos 1944'te Almanların esiri olarak Fransa'dan (Vichy) Almanyadaki bir kaleye götürüldü...8 ay orada kaldı...


29 Mayıs 1966'da deGaulle konuştu ( Douaumont; Fransa'da )


Özetle "1916 döneminde Petain Fransa'yı Alman işgalinden kurtarmıştı...1940-44 döneminde Fransa'ya ihanet ederek çok fena, çok hatalı , suç niteliğinde kararlara imza attı..1940'a kadar gurur kaynağımızdı, kahramanımızdı ve 1940'dan sonra utanç kaynağımız oldu.1940'tan itibaren inanılmaz hatalar yaptı" dedi...


Besteci Debussy'nin bir hayranı olan deGaulle'ün 20 yaşındaki kızı Anne 1948'de zatürre -pnömoni hastalığından öldü...

Fransız subay deGaulle 1929-1932 arasında Fransız sömürgesi Lübnan Beyrut'ta görevliydi...Tankların, savaş uçaklarının, zırhlı araçlardan oluşan tümenlerin savaş uçaklarıyla koordineli olarak kullanıldığında savaşın kazanılacağını ilan etti...Çocukluğunda Jules Verne tarafından yazılan bilim kurgu romanlarını okuması deGaulle'ün ufkunu, vizyonunu geliştirmişti, genişletmişti...


Dediki  (Ocak 1940) "Savaşların kaderlerini artık kalabalık tank kümeleri, tank tümenleri ve aynı anda onlarla birlikte hareket eden savaş uçağı sürüleri belirleyecektir..."


Albay deGaulle'in bu sözleri ihtiyar, bunak, çağdışı amirlerine şaka gibi geldi, çok güldüler ve deGaulle'le alay ettiler...deGaulle 9 Haziran 1940'da Londra'da İngiliz başbakan Churchill ile buluştu...Bu buluşmadan sonra Fransa'ya geri döndü...Fransa'yı Almanlar teslim alınca Fransa'yı terk ederek tekrar Londra'ya gitti...(17 Haziran 1940)

Fransız ordusu Alman ordusu karşısında fena halde yenilince, ezilince hem İngiliz lider Churchill, hem de Amerikalı lider Roosevelt deGaulle'i her fırsatta aşağıladılar, azarladılar, ona mobbing uyguladılar, ona Şamar oğlanı muamelesi yaptılar, ona Amerikan İngiliz ordularının Normandiya sahiline çıkacağını bile söylemediler..1943'te Casablanca'daki Anfa otelde Roosevelt deGaulle'e çok kötü davrandı...Yazar William Faulkner ABD'nde deGaulle lehine kamuoyu desteği oluşturmak için çok uğraşacaktı...deGaulle Normandiya çıkarmasından sonra 14 Haziran 1944'te Fransa'ya ilk adımlarını attı...Ağustos 1944'te Paris Amerikan İngiliz ordusunca kurtarıldıktan sonra 1945'te barış masasında Fransa'nın temsil edilebilmesi için Almanya üzerine 325.000 Fransız asker yolladı...

9-10 Aralık 1944'te Moskova'da deGaulle'ü Sovyet lider Stalin de azarladı, aşağıladı...1940'da Fransız ordusu 5 haftada teslim olmuştu...Oysa Stalin'in 300 tümenlik ordusu Berlin'i istila etmek üzereydi...Şaka yollu Stalin "Bana bir makineli tüfek getirin...Bu toplantı salonundaki işe yaramaz generalleri, siyasetçileri, diplomatları hemen öldürmem gerekiyor" dedi...

deGaulle Fransa Cumhurbaşkanı olduğunda tüm kişisel masraflarını general maaşından ödedi...Devlet bütçesini kullanmamak için büyük özen ve titizlik gösterdi...

Stalin

Mikheil Chiaureli tarafından yönetilen Padenie Berlina-The Fall of Berlin (1950) adlı film Sovyetler Birliği'nde 38,4 milyon seyirci topladı...Hitler, Stalin ve Lenin "sinemanın en güçlü propaganda aracı olduğu" konusunda görüş birliğine varmıştı...

16 yaşındaki genç kız Lily Marcou Stalin'e aşk mektubu yazdı...

Nadezhda Sergeyevna Alliluyeva Lenin için çalışmış ve Stalin'le evlenmişti...Ülke çapında tarım ve hayvancılık ürünlerine Sovyetler Birliği ordusu el koyunca ülke çapında 10 milyon kişi açlıktan öldü...El konan ürünler yabancı ülkelere satıldı...
Nadezhda Sergeyevna Alliluyeva bu olaya da çok kızmıştı...Stalin soykırım yapmıştı...

Nadezhda Sergeyevna Alliluyeva Lenin'in tüm yakın çevresinin Stalin tarafından idam edilmesine de çok kızmıştı...Stalin kendisinden başka kimseye güvenmiyordu...Üstelik Stalin başka kadınlarla Nadezhda Sergeyevna Alliluyeva'yı her fırsatta aldatmıştı...Nadezhda Sergeyevna Alliluyeva 1932'de Stalin'siz bir hayat arzulayarak intihar etti...Başka bir çare bulamamıştı...

Stalin'in orduları Almanya'da en az bir milyon kadına tecavüz etti...1945 Almanya'da rekor sayılarda intiharların yaşadığı yıl oldu...
Şizofrenin tüm belirtilerine sahip Stalin'in en büyük hobisi idam edilecek kişiler listeleri hazırlamak için uykusuz kalmaktı....Sibirya'ya sürgün edilecek kişiler listeleri hazırlamak için de çok yoruluyordu...Empati duygusu olmayan psikopattı...İnsanları teknelere, gemilere kilitler ve sonra da bu gemilerin batırılmasını emrederdi...


Hitler'in zırdelice nutukları

Haziran 1944 Normandiya çıkarmasından sonra Hitler tam bir zırdeli olarak konuştu:

"Eğer Alman halkı teslim olmayı, esir olmayı, yenilgiyi içlerine sindirebiliyorsa düşmanları tarafından yok edilmeyi, imha edilmeyi hak ediyordur"

"Öldürmek istediğimiz ordular İngiltere'deyken onlara zarar veremiyorduk...Fransa'ya çıkarma yaparak elimize, tuzağımıza düştüler...Şimdi onları kolaylıkla, sinekler gibi öldüreceğiz, harcayacağız...Normandiya'ya, Fransa'ya çıkarma yapmaları Alman orduları ve Alman halkı için çok güzel haberdir...Artık düşmanlarımızı kolaylıkla gebertebileceğiz...."

Hitler bir keresinde "Generallerimden öğrenebileceğim  hiçbir şey yoktur...Her konuda ilk, son ve tek kararı ben vereceğim, vermeliyim" dedi...

Hitler 1938'de Avusturya'yı Nazi ordusu işgal ettiğinde Avusturyalılara "sizi Komünistlerden kurtardım" diyecekti...


Ukrayna da Hitler şöyle dedi: (26 Ağustos 1941)
" İngiltere'nin sömürgesi Hindistan'dır...Almanya'nın sömürgesiyse Ukrayna dahil tüm Sovyetler Birliği'dir..."


Hitler bir keresinde şöyle dedi: "Almanya Sovyetler Birliği'ni teslim aldığında İngiltere başbakanı Churchill Almanya'ya ateşkes ve barış teklifi yollayacaktır...Churchill şu anda teslim bayrağı çekmiyor ; çünkü Sovyetler Birliği'nin yenilmeyeceğine inanıyor..."

Hitler bir keresinde yine şöyle dedi: "Ben kimim? Ben Almanya'nın sesiyim, Almanya'nın sözcüsüyüm..."


Temmuz 1940'da İngiliz başbakanı Churchill'e ateşkes ve barış teklif eden Hitler'in teklifini Churchill reddetti...

Hitler şöyle demişti: "İngiltere yıkıma ve felakete uğramak istemiyorsa Almanya ile ateşkes ve barış anlaşması yapmalıdır..."


Propaganda bakanı Joseph Goebbels ve Alman savaş sanayi bakanı Albert Speer   Hitler'e  şöyle dedi: 

"Başbakan Churchill ve İngiliz kralı Alman bombardımanıyla yıkılan İngiliz şehirlerine geçmiş olsun ziyaretlerinde bulunuyor...Siz de İngiliz Amerikan bombardımanıyla yıkılan Alman şehirlerindeki halka geçmiş olsun ziyaretinde bulunun...Halkımıza varlığınızla moral vermiş olacaksınız " 

Hitler bu teklifi kabul etmedi...

Propaganda bakanı Joseph Goebbels bombardıman sonucunda yıkılan Alman şehirlerindeki halka geçmiş olsun ziyaretlerini tek başına yapmak zorunda kaldı...

Her gün binlerce kadın hayranından aşk mektupları alan Hitler'e göre "film yıldızı Rudolph Valentino bir kadınla evlenseydi anında  tüm kadın hayranlarını kaybederdi...Hitler'e göre kendisi Almanya ile evliydi..."

O nedenle Alman halkından metresi Eva Braun'u intihar ettiği 30 Nisan 1945 Pazartesine kadar gizledi...

Dramatize belgeselde (Hitler : The Rise of Evil; 2003)  şöyle bir iddia var: Güya Hitler 1923 Münih darbesi başarısız olunca Helene Hanfstaengl'in evine gidiyor ve intihar etmeye kalkışıyor...Hitler'in olağanüstü bir yakınlık duyduğu kadın intihar etmesine de engel oluyor...Hitler bu kadının evindeki gece yemeklerinde süper zenginlerden bağış paraları toplamaktaydı...

Hitler babasının Hitler'in annesinden olmayan kızı üvey kardeşi Angela'nın 17 yaşındaki kızı Geli'ye aşıktı ve Geli'nin erkek arkadaşlarıyla gezip dolaşması Hitler'i çıldırtıyordu... Hitler Geli'nin hayatını kısıtlayınca Geli 1931'de intihar etmişti...

Hitler'in sevgilisi Eva Braun evlenmek ve Almanya'nın First Lady'si olmak istediğinde Hitler "asla evlenmem" dedi...Pek çok Alman gibi Eva'nın da  bir diğer hayali bol güneşli İtalya'da tatil yapabilmekti...

Almanya'nın, Nazi vitrininin Firsy Lady'leri Joseph Goebbels ve Göring'in eşleri olacaktı...

Eva Braun'un babası Hitler'e mektup yazmıştı...

"Kızımla evlenmek istemiyorsunuz.Lütfen onu babasının evine postalayın.Sizden istediğim budur..."

Bu mektup Hitler'in eline hiç geçmedi...Mektubu ele geçiren Eva Hitler mektubu okumadan imha etti...

Adolf Hitler'in (1889-1945) kendisinden 23 yaş küçük sevgilisi, metresi, sonradan eşi olan Eva Braun (1912-1945) Hitler'le tanıştığı 1929 yılında 17 yaşındaydı...1929'da Hitler 36 yaşındaydı...Eva "Ben Almanya'yla evli bir adamım" diyen Hitler'e çok kızarak Hitler'in çevresindeki kadınları çok kıskanarak iki kez intihar girişiminde bulundu...Onu iki kez ölümden döndürdüler...1 Kasım 1932'deki intihar girişiminde tabancayla kalbine ateş etti...Eva 28 Mayıs 1935'te çok sayıda uyku ilacı kullandı...

Eva'nın günlük notlarını incelediğinizde en çok yakındığı şey sevdiği adamın müthiş derecede cimri olması...Zavallı Eva babasının cimriliğinden ve varyemezliğinden de çok çekmiştir...Eva 1929-1945 arasında Hitler'in hayatındaki diğer kadınları yani Winifred Wagner, Leni Riefensthal, Magda Schneider , Magda Goebbels , Angela (Geli) Maria Raubal'ı çok kıskandığını ifade eder durur...Geli Raubal Hitler'in baskısından kurtulabilmek için hayatına son vermiş kadınlardan bir tanesidir...Eva Hitler'in çok sevdiği köpeklerini bile kıskanır...Hitler etyemezdir, sigara içmezdir, Eva sigara içtiğini Hitler'den gizlemek zorundadır...Eva Hitler'in kendisine attığı bitmek bilmeyen nutuklardan çok ama çok sıkıldığını gizlemek zorundadır..Hitler son günlerinde Parkinson denilen hastalığa yakalanmıştır...Eva Hitler'in tarihin en büyük seri katili olduğunu algılayabilecek bir zeka kapasitesine sahip değildir...Eva Braun ve Hitler bazılarına göre 30 Nisan 1945 Pazartesi günü Berlin'deki sığınaklarında Rus ordusunun eline geçmemek için intihar eder...Cesetleri benzin dökülerek yakılır...Bazı iddialara göre bir uçakla Berlin'den kaçmışlardır...Önce uçak sonra da denizaltı yolculuğuyla Güney Amerikaya kaçtıklarını iddia edenler vardır...Kimi tarihçiler 28 Nisan 1945 Cumartesi evlendiler diyor...Kimi tarihçiler sadece 12 saatlik evliyken intihar ettiler diyor...

Not: Nerin Gun tarafından yazılan kitaptan ve Monte Carlo Radyosu'nun Programı "Toute la Verite-Tüm Gerçekler / Gerçeğin Perde Arkası"ndan yararlandım....


Not: Hitler Stalin'in oğlu dahil 27 milyon Sovyetler Birliği vatandaşının öldürülmesinden, 9 milyon Almanın, 6 milyon Yahudinin, 6 milyon Polonyalının öldürülmesinden birinci derecede sorumludur...

Hitler'in babasının Hitler'in annesinden değil de bir başka kadından olan oğlu Alois Hitler'in oğlu William Patrick (1911-1987; Adolf Hitler'in yeğeni ) amcasından para sızdırabilmek için ona şantaj yaptı...

"Senin hakkında sana utanç verecek bilgileri dünya gazetelerinin manşetlerinde görebilirsin...Bunları açıklamayı planlıyorum...Adolf Hitler'in Yahudi kökenli ataları olduğu iddiaları bile sana çok zarar verebilir..."

Hitler bu şantajdan sonra Hans Frank adlı Naziyi görevlendirerek kendi atalarının kökenleri konusunda geniş  çaplı bir araştırma yaptırdı...


Hitler'in yeğeni William Patrick Almanya'yı terk ederek İngiltere'de kirasını ödeyemeyen annesini yanına alarak ABD'ne yerleşti...Burada Nazi muhalifi olduğundan Almanya'yı terk eden film yıldızı Marlene Dietrich'le tanıştı...Hitler hakkında konferanslar verdi...ABD başkanı Roosevelt'e mektup yazarak ABD ordusuna katılmak istediğini bildirdi...Roosevelt "Hitler kimdir? Hitler'in psikolojik portresi ve ruhsal otopsisi" konusunda bilimsel bir çalışma yaptırdı...Ernest Hanfstaengl, William Patrick ve Walter Langer bu kitaba çok fazla emek verdi...


William Patrick'in kardeşi Heinz Hitler 1942'de Sovyetler Birliği ordusuna esir düştü ve Moskova'da öldürüldü... 

Ocak 1933'te başbakan olan Hitler Alman silahlanma programıyla 1919 Versailles anlaşmasını yırtmış oldu...1935 sonunda 1800 Alman savaş uçağı vardı...1939'da bu rakam 4000 uçağa ulaştı...Alman ordusundaki asker sayısı 1939 yazında 2.000.000'dan fazlaydı...Hitler başbakan olur olmaz Almanya'yı dev bir şantiye haline getirdi...


Ferdinand Porsche üretimi Volkswagen (1937) bu dönemde ortaya çıktı...Siemens, kimya devi IG Farben, Krupp, Thyssen, Bosch Nazilerle işbirliği yaparak milyar dolarlarını arttırdı...

İstilalar için Hitler'e krom (Türkiye'den), demir cevheri (İsveç'ten), petrol (Romanya ve Sovyetler Birliği'nden), kauçuk, nikel, buğday ve diğer tahıllar gerekiyordu...

1936'da Hermann Göring Alman savaş sanayi üretiminin rekorlar kırmasını sağlamakla görevlendirildi...228 fabrikada Alman ordusu için üretim yapılmaya başlandı...Bu görevi Fritz Todt Göring'den devraldı...Hitler askeri tatbikatların sadık izleyicisi, eleştirmeni ve yorumcusu olmuştu...

Alman ordusunun Polonya, Fransa, Belçika, Danimarka, Hollanda, Norveç işgallerinde Alman cephane, mühimmat, patlayıcı, bomba, mermi, uçak, tank ve mühimmatı stokları erimişti ya da aşırı derecede azalmıştı...Göring Temmuz 1940'da bu gerçeği Hitler'e söyleyebilecek cesarete sahip değildi...

17 Mart 1940 - 8 Şubat 1942   arasında Alman savaş sanayinin üretiminden  Fritz Todt sorumluydu, Todt uçak kazasında ölünce bu görev Hitler tarafından Albert Speer'e verildi...

Speer Alman savaş sanayi üretiminin rekorlar kırmasına yol açan önlemler aldı...Alman kadınlar (terziler, kuyumcuda çalışanlar, parfümeride tezgahtarlık/ satış yapanlar) Speer'in savaş sanayi  üretiminden sorumlu olduğu dönemde Alman ordusu için silah, cephane, mühimmat, bomba üreten fabrikalarda çalışmaya başlayacaktı...

Speer işçilerini haftada 70 saatten fazla çalıştırdı...Auschwitz de köle işçiler günde 800 ila 1500 kalorili bir diyetle çalıştırıldılar... Çoğunluğu açlıktan, yorgunluktan ve kilo kaybından öldü...Üstelik, IG Farben'in Auschwitz fabrikası inşaatı tamamlanamadı...Fabrika üretime geçebilseydi sentetik kauçuk ve sentetik akaryakıt üretecekti... IG Farben yöneticisi Otto Ambros Nüremberg mahkemelerinde soykırım işbirlikçisi olduğundan, köle işçi çalıştırdığından sekiz yıl hapis cezası aldı ve bu cezayı bile tamamlamadan 1952'de özgürlüğüne kavuştu...


Speer döneminde Alman savaş sanayi üretimi ikiye katlandı...Heinrich Himmler (ziraat mühendisi kökenli), Joseph Goebbels, Martin Bormann ve Göring gibi Nazi ileri gelenleri Speer'in Hitler'in gözdesi olmasından çok rahatsız oldular...Üstelik, Albert Speer'i Hitler'e Joseph Goebbels takdim etmişti; Speer Hitler'in Alp dağlarındaki evinin abonesi, müdavimi olmayı çok kısa sürede başardı...


Speer Berlin Reichstag Alman başbakanlık ve devlet başkanlığı binasının mimarıydı...8000 işçiyle binayı bir yılda inşa etti....Hitler ve Speer 200.000 Berlinlinin evlerinin yıkılmasıyla yeniden inşa edilecek ve 1950'de tamamlanacak olan Germania / Yeni Berlin Projesi üzerinde de çalıştılar...

1930'larda Nazi Berlin'inde oturacak, yaşayacak konut bulduysanız kendinizi çok şanslı sayabilirdiniz...4.000.000 nüfuslu şehirde konut arzu sınırlıydı, ihtiyacı karşılayamıyordu...Konut talebi çok yüksekti , konut karaborsası oluşmuştu, konut kıtlığı vardı...


Ernst Udet 17 Kasım 1941'de Alman hava kuvvetlerinin talep listelerini karşılayamadığı için aşırı strese kapılarak kendini öldürdü...Udet Hitler'in aşırı tedarik isteklerinden dolayı alkolik olmuştu...Sovyetler Birliği istilası için Hitler ona karşı da çok talepkar olmuş ve karşılanması imkansız ihtiyaç listelerini Udet'e yollamıştı...


Hava kuvvetleri komutanı Göring Ocak 1943'te Stalingrad'da Alman orduları teslim olunca "Almanya'nın yenileceğini fark etti"...Ancak Hitler'e itiraz etmek Göring için bile çok riskliydi...Hitler'e karşı çıktığı ve "Savaşı kaybettik, teslim olalım" dediği takdirde azledileceğini, zindana kapatılacağını ya da idam edileceğini, kısaca hayatının riske gireceğini tahmin etmişti...Mayıs 1941'de Alman generallerin büyük çoğunluğu Sovyetler Birliği'nin yutulamayacak kadar büyük lokma olduğunu ve Almanya'nın boğazına takılıp kalacağını kendi aralarında konuştular...Ancak bu görüşlerini Hitler'e açabilecek cesaretleri yoktu...

Sovyetler Birliği'ndeki Alman zaferinden kuşku duyan Alman subaylara bir örnek: Walter Warlimont (1894 – 1976)...

Sovyetler Birliği'ndeki Alman zaferinden kuşku duymayan Alman subayı ise Franz Halder (1884- 1972)...

Sovyetler Birliği saldırısına katılan bir Alman asker evine yolladığı mektupta (1941 yazı) "güneş altında inanılmaz derecede bronzlaştım" dedi...

Bir başka Alman asker evine 1941 yazında yolladığı mektubunda "zaferin ve barışın çok yakında olduğu düşüncesindeyim" diyordu...


3 milyon Sovyet askeri esir düştükten sonra Alman kamplarında öldü...Bunların arasında Stalin'in oğlu da vardı...


Stalingrad'da Sovyetlere teslim olan 90.000 Almandan 80.000'i de Sovyet esir kamplarında ölecekti...Alman hava kuvvetleri Stalingrad'daki Alman ordusuna günlük 500 ila 800 tonluk yiyecek, cephane, silah, mühimmat, ilaç ulaştırmayı başaramadı...


15 yaşındaki Wolfgang Findeisen Hitler'in ordusundaki ölüm makinelerinden biriydi...


Çocuk Nazi pilotları da havacılık konusunda kötü eğitimliydi...


Hamburg'u Amerikalılar İngilizler bombaladığında yangının sıcaklık derecesi 1000 dereceye ulaştı...İngilizler Alman radarlarını körleştirmek için alüminyum folyo şerit atmıştı Hamburg'da...27 Temmuz 1943'te kavurucu yaz sıcağı düşen bombaların çıkardığı patlamalarla birleşti ve 40.000 Hamburg'lu öldü...700 uçak o gün Hamburg'a bomba boşalttı...


Kasım 1944'te Naziler 404 uçak kaybetti ve 244 Nazi pilot öldürüldü...1400 adet Me 262 jet uçağı bile Nazi Almanyasını kurtaramayacaktı...Zaten uçaklar için gereken benzin en zor bulunan savaş malzemesiydi Nazi Almanyasında...Deneyimli pilotların büyük çoğunluğu öldürülmüştü...Deneyimli pilotlara bile uçacak uçak bulmakta sıkıntılar yaşandı...Hem Almanya hem Japonya 1943-1944'te hava üstünlüğünü kaybetmişti...

Propaganda bakanı Joseph Goebbels ve savaş sanayi üretiminden sorumlu bakan Albert Speer'in inatçılığı, faaliyetleri Almanya'nın yenilgisini iki yıl geciktirdi...


Joseph Goebbels engelliydi,topallıyordu...Engelliğinin nedeniniyse şöyle açıklıyordu:

"Birinci dünya savaşında aldığım yaralardan dolayı engelli durumuna düştüm...Ben savaş kahramanıyım,savaş gazisiyim..."

Oysa engelli olduğundan askere alınmamıştı...Üstelik yazdığı kitapları bütün yayınevleri yayınlamaya değer bulmamıştı...

20 Temmuz 1944 suikastinden Hitler zarar görmedi...4 ölü ve 9 ağır yaralı vardı...Hitler'in bu suikast girişimine cevabı 200 kişiyi idam ettirmek oldu...

Göring


Alman hava kuvvetleri İspanya iç savaşına General Franco lehine müdahale etmişti...

Alman hava kuvvetleri komutanı Göring Mayıs 1945'te "En azından 12 yıl çok güzel bir hayatım oldu...Krallar gibi yaşadım" diyecekti...

Çocukluğunda annesi Göring için "ya büyük bir lider, önder olacak ya da çok tehlikeli bir cani, serseri, haydut olacak bu çocuk" diyecekti...Göring birinci dünya savaşında Alman pilotuydu ve 21 ya da 22  düşman uçağı düşürdü...1919 Versailles anlaşmasıyla Alman hava kuvvetleri yasaklandı ve Alman ordusunun asker sayısı 100.000'le sınırlandırıldı...

Göring ve Hitler 2 Kasım 1927'de tanıştılar ve yoldaş oldular...Göring Hitler'in siyasi faaliyetleri için para toplamaya başladı ve bu konuda çok başarılı oldu...Göring Hitler'e bir sürü sponsor, finans çeşmesi ayarladı, buldu...Göring Hitler'in truva atı oldu...O güne kadar Hitler'e sponsor olmayan Alman süper zenginleri Hitler'e para akıtmaya Göring ikna etti...

Ernst Hanfstaengl (1887-1975) ve demir çelik kralı Fritz Thyssen (1873-1951) gibi kişiler sayesinde Hitler paraya boğuldu...
1922'de İtalya'yı ele geçiren faşist diktatör Benito Mussolini de Margherita Sarfatti gibi burjuvaları 1914-1932 arasında sponsor olarak kullanmıştı...

1928'de Nazi partisi % 3, 1930'da % 18, 1932'deki ilk seçimde  % 37, ikinci seçimde % 33 oy almıştı...

Gestapo'yu oluşturan, kuran, uzun bir süre Alman savaş sanayinin yönetimini üstlenen, evinde yavru aslan Julius Caesar'ı besleyen Herman Göring 120 kilodan ağırdı...

Göring, 1938'de İngiltere, Fransa, Sovyetler Birliği, ABD gibi ülkelerle savaşırsa Almanya'nın zaferinin garanti olmadığını ülkesinin savaşa hazır olmadığını fark etmişti...Hitler Almanya'nın savaşa girmesi için ne kadar acele ediyorsa, Göring o kadar sıcak savaştan uzak durmaktan yanaydı...Göring'in en büyük sıkıntı kaynağı bu düşüncelerini Hitler'den saklamak konusunda oldu..


Göring "savaş büyük kumardır" düşüncesindeydi...Yeni bir dünya savaşı riski Göring'i ürpertiyordu...Göring Almanya- İngiltere ile arasında sürekli barışı arzuluyordu...Göring Almanya ile İngiltere, Macaristan gibi ülkeler arasındaki ilişkileri geliştirmeye çabalıyordu...


Göring Alman ordusunca işgal edilen ülkelerdeki en pahalı taşları ve en değerli resim koleksiyonlarına el koymakla meşhurdu...Rubens, Matisse, Monet, Cezanne, Velasquez, Cranach gibi ressamların eserlerine el koymuştu...


Fransızlar en değerli resim koleksiyonlarını Alman ordusu Fransa'yı istila etmeden hemen önce çok gizli ve güvenilir yerlere saklamayı başardılar...

Göring yine de Louvre müzesi gibi yerlerde ve Fransa'daki Yahudi, Mason, Amerikalı, İngiliz evlerinde paha biçilemeyen, yükte hafif pahada çok ağır değerli taşlar ve sanat eseri koleksiyonları ele geçirdi...Doğu Prusya'da avlanmak çok hoşuna gidiyordu...12 yıl boyunca la dolce vita yaşadı...Roma imparatorları Augustus, Tiberius, Nero, Caligula, Claudius, Julius Caesar'ın lüks ve konforlu  yaşamlarını kendi hayatına uyguladı...


26 Mayıs 1940 - 4 Haziran 1940 Dunkirk:  Fransa'dam 338.000 Belçikalı, İngiliz ve Fransız sağsalim Nazilere esir düşmeden İngiltere'ye ulaşmayı başardı...

Göring "emrimdeki Alman hava kuvvetleri bu tahliyeyi önleyecek kudrete sahiptir.Size bunun garantisini veriyorum...Alman panzerleri ve Alman kara ordusu Dunkirk'e müdahale etmesin" diyerek Hitler'i ikna etmişti...

Eğer bu 338.000 asker Alman panzerleri ve Alman kara ordusunca esir edilebilseydi ve İngiltere'ye ulaşamasaydı Hitler'in ordularının İngiltere adasını işgali mümkün olabilecekti...Alman hava kuvvetlerinin 338.000 askerin Fransa'dan İngiltere'ye ulaşmasını engelleyememesi Hitler'in ordularının İngiltere adasını işgalini önlemiş oldu...  


Göring 1945'te Amerikalılara teslim olmak için ABD ordusundan general Eisenhower'la pazarlıklar yapmıştı...7 Mayıs 1945'te ABD ordusuna teslim oldu...Amerikalılara "kitle imha kamplarının ve soykırımın sorumlusu Heinrich Himmler'dir" dedi...

"Alman ırkının üstün ırk olduğu fikrini savunan Nazilerden biri değildim," dedi...

"Kitle imha faaliyetlerinden, etkinliklerinden hiçbir zaman haberim olmadı" dedi...


"Bu konuda (holocaust) hiçbir şey bilmiyordum" dedi...


Soykırım suçlarının elebaşısı Heinrich Himmler de ABD ve İngiltere ile sonuçsuz kalan pazarlıklara girişti...


Speer ve Göring Nazi Almanyasındaki en büyük yalancılardı...Esir düşen Speer cezasını hafifletmek için Hitler'i öldürmek için gayret sarf ettiği yalanını söyledi...Speer kendine acındırma konusunda başarılı olarak idam cezası almadı...1966'da Spandau cezaevinden salıverildi...Yazdığı anı kitabından çıktığı TV programlarından kamyon kamyon para kazandı...Anı kitabı milyonlarca sattı...Anılarında, söyleşilerinde ve mahkemede verdiği ifadede soykırımdan habersiz olduğunu söyleyerek yalan söylemişti...Oysa Mauthausen kitle imha kampında 1943'te çekilmiş fotoğrafları vardı...


Nazi Almanyasında ve Nazi işgali altındaki ülkelerde Londra ya da Moskova radyosunu dinlemek yasaktı ve bu eylem büyük suç niteliğindeydi...Ancak bazı çocuklar anne babalarının bu yasak radyoları dinlediğini konuşurken ağzından kaçırdı...Bu olaylar George Orwell'in "1984" (1948) adlı kitabına esin kaynağı ve anekdotvari veri oluşturdu....



NAZİ AVCISI EPHRAIM HOFSTADTER ELROM MOSSAD TARAFINDAN ARJANTİN'DE YAKALANARAK MAYIS 1960'DA İSRAİL'E GETİRİLEN ADOLF EICHMANN'I SORGULADI, KONUŞTURDU VE 6 MİLYON MASUM İNSANIN KATLEDİLDİĞİ HOLOCAUST'UN KANLI TARİHİNİ TÜM İNSANLIĞIN ÖĞRENMESİNİ SAĞLADI...ANCAK ELROM'UN HAYATI ÖNCE OĞLUNUN UÇAK KAZASINDA ÖLMESİYLE SONRA DA İSTANBUL'DA TERÖRİSTLERCE KAÇIRILMASIYLA ÇOK ÜZÜCÜ BİR ŞEKİLDE NOKTALANDI...

İNSANLIK TARİHİ BOYUNCA BİLİNEN EN ŞEYTANİ PLANLAR 20 OCAK 1942 SALI GÜNÜ BERLİN'İN VAROŞLARINDA WANSSEE'DE YAPILDI...7 MİLYONDAN FAZLA İNSANIN KİTLE İMHA KAMPLARINDA ÖLDÜRÜLMESİ ÖNGÖRÜLDÜ; TİTİZLİKLE PLANLANDI...

İKİ FİLM BU KONFERANSIN TUTANAKLARINDAN YARARLANARAK ORTAYA ÇIKTI...KONFERANSA KATILAN 15 SERİ KATİL NAZİ YETKİLİSİ ARASINDA MOSSAD AJANLARININ 1960'TA ARJANTİN'DE YAKALAYIP İSRAİL'E GÖTÜRDÜĞÜ ADOLF EICHMANN DA VARDI...EICHMANN ARJANTİN'DE RICARDO KLEMENT ADIYLA SAKLANIYORDU...EICHMANN'IN ÇOK KABARIK SUÇ DOSYASI ÜZERİNDE ÇALIŞAN,EICHMANN'A NAZİLERİN İŞLEDİĞİ TÜM SUÇLARI ANLATTIRAN, ZEKİCE SORULAR SORARAK HOLOCAUST TARİHİNİ KAYITLARA, ZABITLARA, TUTANAKLARA GEÇİREN SAVCI EPHRAIM HOFSTADTER ELROM (1911 POLONYA DOĞUMLUYDU) NE YAZIK Kİ 22 MAYIS 1971'DE İSRAİL'İN İSTANBUL BAŞKONSOLOSU OLARAK GÖREVLİYKEN TERÖRİSTLERCE ÖLDÜRÜLDÜ...

ELROM VE EŞİNİN ÇOK ÜZÜCÜ BİR ÖYKÜLERİ VAR.ÇÜNKÜ ELROM'UN ÖLDÜRÜLMESİNDEN BİR SÜRE ÖNCE ELROM ÇİFTİNİN OĞLU BİR UÇAK KAZASINDA HAYATINI KAYBETMİŞTİ...

****Die Wannseekonferenz (1984) Heinz Schirk

**** Conspiracy (2001) Frank Pierson

1959'da bir yaz gecesi Avusturya-Batı Almanya sınırında üç adam kayaları tırmanırken yani Avusturya'dan Batı Almanya'ya kaçak giriş yapmaya çalışırken fark edilirler.Adamlar sınır bekçilerine ateş eder sınır bekçileri de sınırdan yasadışı geçiş yapmaya çalışan adamlara ateş açar.Adamlardan biri kurşun isabetiyle ölür diğer ikisi önce Batı Alman sınır bekçilerince sonra da Batı Alman gizli servisince tutuklanır.Bu üç kişi Nazi savaş suçlularını kanundan,adaletten, hesap vermekten kaçıran Odessa adlı terör örgütünün üyesidir ve Batı Alman İstihbaratı bunları detaylı bir şekilde sorgular.İki tutuklu bildikleri her şeyi Batı Alman gizli servisine anlatır.Almanya’nın Hessen eyaletinde görevli Savcı Fritz Bauer İkinci Dünya Savaşı sırasında Holocaust projesinden sorumlu Nazi subayı Adolf Eichmann’ın izini bulduklarını İsrail gizli servisi Mossad'a bildirir. Bauer’in verdiği bilgiye göre, Eichmann 1950’de Uluslararası Kızılhaç Komitesi’nin kendisine sağladığı sahte bir pasaportla Arjantin’e geçmiş, ardından ailesini de aynı şekilde yanına almıştı.

İsrail Gizli Servisi Mossad'a Avusturya Batı Almanya sınırından kaçak giriş yapmaya çalışırken yakalananların sorgulama zabıtları / tutanakları gönderilir...Mossad İsrail Başbakanı Ben Gurion'a "Adolf Eichman'ın izini bulduk yakalayıp paketleyelim mi?" diye sorduğunda Ben Gurion "İsrail'e getirin işlediği suçları dünyaya anlatsın mahkemede hesap versin," cevabını verir.

Adolf Eichmann en az altı milyon insanın öldürülmesinin planlandığı Wansee (Berlin 20 Ocak 1942) konferansına katılan ve Holocaust Toplu Kıyım planını hazırlayan 15 Almandan biridir...Eichman aynı zamanda Polonya Auschwitz'de bir milyondan fazla insanın öldürülmesinin organizatörüdür...Eichmann 1950’de Uluslararası Kızılhaç Komitesi’nin kendisine sağladığı sahte bir pasaportla Arjantin’e geçmiş, ardından iki yıl sonra da ailesini de aynı şekilde yanına almıştı.Eichmann'ın pasaportundaki resmî kayda göre “İtalya’nın Bolzano kentinde Alman bir anneden doğmuş bir teknisyen” olan Ricardo Klement, çalışmak üzere Arjantin’in başkenti Buenos Aires yakınlarındaki San Fernando kasabasına yerleştiğinde, yıl 1950’ydi.

Bir metal fabrikasında iş bulan "Clement", 15 ağustos 1952'de karısı ve iki çocuğunu da yanına aldı. Kısa süre sonra, Arjantin’in kuzeybatısında yer alan sakin bir şehre, Tucuman’a taşınan Klement ailesi, Ricardo’nun çalıştığı yeni şirketin iflas etmesiyle tekrar San Fernando’ya dönüş yaptı.Burada Mercedes-Benz’in fabrikasında tekniker olarak çalışmaya başlayan Klement için, hayat artık oldukça sıradandı. İşe gidip geldiği saatler hiç değişmiyor, ailesiyle her hafta yaptığı şeyler bile belli bir rutini takip ediyordu. Dışarıdan bakıldığında kimseyle temas etmedikleri görülen Klement’ler, kasabanın adeta unutulmuş bir köşesinde sessizce yaşamlarını sürdürüyordu.O dönemde çok sayıda Nazi kaçağına ev sahipliği yapan ve Arjantin’de, kimlik değiştirdiği kesin olan Adolf Eichmann’ın izini bulmak kolay değildi. Somut sonuç getirmeyen birkaç aylık araştırmadan sonra, beklenmedik bir sürpriz, Mossad ajanlarına gerekli ipucunu sağladı: Eichmann’ın oğullarından Nicholas, Yahudi olduğunu bilmeden, Arjantinli bir kızla arkadaşlık etmeye başlamıştı. Laf arasında babasının gerçek adının Ricardo Klement değil Adolf Eichmann olduğunu söyleyen Nicholas, “Almanya’da iş bitirilebilseydi, Avrupa açısından çok daha iyi olacaktı” bile demişti. Bu bilginin Mossad’ın kulağına gitmesi, elbette çok fazla sürmeyecekti. Nicholas Eichmann’ı takip eden ajanlar, ailenin yaşadığı evi de kısa zaman içinde keşfetti.Arjantin'de yaşayan bir Yahudi erkek ve karısı da Eichmann'ın ele geçirilmesinde kilit/ anahtar rol oynar...Bir İsrail gazetesinde fotoğraflarını gördükleri Eichmann'ı Arjantin'de bir cafe restaurantda görmüş ve tanımışlardır...Aylar süren ince hesaplar, ayrıntılı planlar ve sayısız tatbikattan sonra, 11 Mayıs 1960 günü, Adolf Eichmann’ın her akşam otobüsten indiği durak yakınlarında konuşlanan altı Mossad ajanı, hedeflerine ulaşmak için nihayet harekete geçti. Akşam 20.05’te otobüsten inerek evine doğru yürümeye başlayan eski Nazi subayı, ajanlar tarafından, kaldırımın kenarına park etmiş bir otomobile zorla bindirildi. Gözleri ve elleri bağlandıktan sonra, Buenos Aires’in dışındaki bir daireye götürülerek dokuz gün boyunca saklandı.

Dünya kamuoyu, birkaç hafta sonra, Adolf Eichmann’ın Arjantin’den İsrail’e kaçırıldığını ve Kudüs’te mahkemeye çıkarılacağını öğrenecekti.Sekiz ay boyunca yargılanan ve ölüm cezasına çarptırılan Adolf Eichmann, 1 Haziran 1962 günü idam edildi, cesedi yakıldı, külleri de Akdeniz’de İsrail karasularının dışında denize döküldü.Eichmann mahkemede “Ben kötü bir şey yapmadım. Sadece verilen emirleri uyguladım. Ben, sistemin sıradan bir dişlisiyim. Katliamı engelleme konusunda elimden gelen bir şey yoktu” dedi..

23 Mart 2019 günü, Adolf Eichmann’ı Arjantin’de yakalayarak İsrail’e getiren Mossad timinin başkanı Rafi Eitan (1926-2019) 92 yaşında vefat etti. Arkasından yazılanlara bakılırsa, Eitan’ın başrol oynadığı ve şu anda gizli tutulan böyle yüzlerce operasyon vardı.Adolf Eichmann'ı sorgulayan kişi Ephraim Hofstader (1911 doğumlu) yani 22 Mayıs 1971'de teröristlerce İstanbul'da öldürülen İsrail Başkonsolosu Ephraim Elrom'du...

Bütün hayatını insanlık tarihinin gördüğü en büyük vahşi soykırımı gerçekleştirmiş olan Nazileri, saklandıkları deliklerde bulup mahkemeye çıkarmaya vakfetmiş bir anti faşist; faşizme karşı mücadele verdiğini zanneden birkaç terörist tarafından acımasızca öldürülmüştü...Konuyla ilgili daha geniş bilgi Şalom gazetesinde Şeyda Demirdirek’in iki uzun makalesi ile Yıldıray Oğur’un Türkiye gazetesinde yazdığı yazısı + Rıfat Bali’nin “İsrail Başkonsolosu Ephraim Elrom’un İnfazı” adlı kitabı +Vivet Kanetti'nin Türkçeye çevirdiği "Toute la Verite-GERÇEĞİN ARKASI" adlı kitapta var...

İsrail’in İstanbul Başkonsolosu Ephraim Elrom, Mayıs 1971'de bu şehre geleli 19 ay olmuştu. Karı koca yalnızdılar. Tek çocukları olan oğulları Gideon kısa bir süre önce bir uçak kazasında ölmüştü. Oğullarının ölümü karı kocayı çok etkilemiş, devlet de pek kıymet verdiği bu memurunu, güvenliğini düşünerek soyadını değiştirmiş, huzurlu, sakin, dünyanın en güzel şehirlerinden birisi olan İstanbul’a başkonsolos yaparak onu mükafatlandırmıştı.Zira Elrom, on sene önce insanlık adına çok önemli bir iş başarmış, Hitler faşizminin Almanya’da yaptığı en büyük soykırımı bir anda dünyanın gündemine çıkmamak üzere getirmiş, bu alanda yeni çalışmaların yapılmasına ön ayak olmuş, tarihin gördüğü en acımasız insan kasaplarından birisi olan Eichmann’ın sorgusunu bizzat yürüterek önemli bir görev başarmıştı.

1911 yılında Polonya’da dünyaya gelmişti. Prag’da mekanik eğitimi almış, daha sonra da Filistin’e göç etmişti. O sırada İngiliz mandası altında bulunan bölgede kısa bir süre emniyet müdürlüğü yapmış, Eichmann’ın yakalanması işini yürüten “Büro 6”da komiserlik görevine getirilmişti.Eski Nazilerin yakalanıp adalete hesap vermesini bu kadar çok istemesinin bir diğer nedeni de, milyonlarca soydaşıyla birlikte Polonya’da bulunan bütün ailesinin faşistler tarafından yok edilmiş olmasıydı.Polonya'da İkinci Dünya Savaşı sırasında 3 milyonu Yahudi asıllı 6 milyondan fazla insan hayatını kaybetmişti...

Ephraim Elrom, eşi Elsa Elrom’la birlikte Elmadağ’da, Harbiye’ye doğru giderken sol kolda Seyhan Apartmanı’nda bir dairede yaşıyorlardı. Ephraim Elrom 17 Mayıs 1971 günü kaçırıldı.Olay şöyle gelişti...11 Mayıs günü Ulaş Bardakçı, eylemde kullanılmak üzere Teşvikiye’de bir otomobil çaldı. İlkay Demir ve Kadriye Deniz Özen ise, kaçırılma eylemi için istihbarat toplamaya başladılar.17 Mayıs günü saat 11.20’de Mahir Çayan, Hüseyin Cevahir ve Ulaş Bardakçı ellerinden bir buket çiçekle apartmanın kapısını çaldılar. Kapıcı açtı kapıyı, apartmanda oturan Doktor Eskenazi’yi sordular, evde değil cevabını alınca, eşiyle görüşeceklerini söyleyerek içeri daldılar. Kapıcıyı derdest edip dışarıda bekleyen Necmi Demir ile Oktay Etiman’ı içeri aldılar.Saat 13.20’de Ephraim Elrom apartmana girdi. Dairesinin kapısında Hüseyin Cevahir karşısına dikildi. Cevahir onu Atatürk’ün silah arkadaşlarından Refet Bele’nin eşi Perihan Hanım’ın dairesine sokmaya çalıştı. Karşı çıkınca Mahir Çayan ile Oktay Etiman yardımına koştular; Elrom derdest edildi ve Refet Paşa’nın evine sokuldu.Refet Paşa’nın eşinin evi, apartmanın giriş katındaydı. Mahir Çayan ve arkadaşları zorla daireye girdiklerinde, duvarlardaki resimlerden mühim bir şahsiyetin evine girdiklerini anlamış, evde bulunanları, “Korkmayın, biz de kurtuluş savaşı veriyoruz” diye sakinleştirmeye çalışmıştı.

Burada ellerini, ayaklarını bağladılar. Sonra bir battaniye ile ev sahibinin kürk mantosuna sararak dışarı çıkardılar; rehinelerini Ulaş Bardakçı’nın çaldığı otomobile sokarak hızlıca Nişantaşı’nda örgüt militanı teğmenlerin kiraladığı Hamarat Apartmanı'nın 8 numaralı dairesine götürdüler.Terör Örgütü bir bildiri yayınlayarak, üç gün içinde tutuklu arkadaşları serbest bırakılmaz, bildirileri radyoda okunup gazetelerde yayınlanmaz, polis kendilerini takibe kalkışırsa, Elrom’u öldüreceğini duyurdu.İşbaşında bulunan Nihat Erim’in 12 Mart 1971 darbe hükümeti bırakın talepleri kabul etmeyi baskıyı daha da arttırdı. Gözaltılar yoğunlaştı.18 Mayıs günü Elrom’un eşi Elsa Elrom’a bir not ulaştı.

Kısa not şöyleydi:“Dear Elsa. I am with the Front of Liberation of the Population of Turkey. I am O.K. Do not worry Love, Ephraim.”(Sevgili Elsa. Türkiye Halk Kurtuluş Cephesi ile birlikteyim. Ben iyiyim. Endişelenme Aşkım, Ephraim.)İstanbul’daki bir postahaneden postalanmış notta bir tuhaflık vardı. Çok iyi İngilizce bilen Ephraim Elrom, önce “don’t” yazmış, sonra bunu “do not”a çevirmiş, arada bir “t” harfi karalanmıştı. Polis, eski bir polis olan Elrom’un kendilerine bir mesaj vermeye çalıştığını düşündü. “T” harfini dolar işaretine benzetti. Amerikan Koleji ve Amerikan Hastahanesi civarında aramalar yoğunlaştırıldı.

Ancak Nişantaşı’nda bulunan Amerikan Hastahanesi’nin yakınlarında bir evde saklanan Elrom bulunamadı.Verilen süre dolmak üzereydi. 20 Mayıs 1971 günü Elsa Elrom’un kocasını kaçıranlara bir notla seslenmesine izin verildi. Elsa Elrom, militanlara şöyle seslendi:“Yegane oğlumu feci bir uçak kazasında kaybetmiş bağrı yanık bir anne olarak siz gençlere hitap ediyorum. Hayatta tek kalan varlığım kocamdır. Onsuz hayatın hiçbir manası kalmayacaktır. Lütfen kocamı serbest bırakın.”

20 Mayıs 1971 günü saat 17.00’de mühlet doldu. Ne Elrom’un yeri bulundu, ne de hükümet geri adım attı.Sıkıyönetim Komutanlığı militanların fotoğraflarını her yere asmaya başladı ve sokağa çıkma yasağı ilan ederek İstanbul’u ev ev aramaya karar verdi.Ne yazık ki güvenlik güçleri Elrom'u bulamadı.Teröristler 22 Mayısta Elrom'un canına kıydı...

Elrom cinayeti üzerine, 23 Mayıs günkü Milliyet gazetesindeki başyazısında Abdi İpekçi şöyle isyan etti:“Öldürdünüz.Ne oldu?Ülkemiz tam bağımlıydı da tam bağımsız mı oldu?Demokrasi sahte idi de gerçeğine mi kavuştuk?Türkiye’nin şanını şerefini mi yükselttiniz?Daha mutlu bir Türkiye için her şeyinizi adamıştınız. Ve dinamizminiz ile büyük yaralar sarabilirdiniz. Ama yanlış fikirlere şartlandırıldınız. Ters yola saptırıldınız. O ters yola kendinizle birlikte herkesi sürüklüyorsunuz. Geriye dönmedikçe içine girdiğiniz çukur derinleşecek.Bakın şimdi elleriniz kana bulandı. Hunharca işlenmiş bir cinayetin failleri oldunuz.Bu kanlı macera sona erdiğinde geriye bıraktığınız Türkiye daha mutlu bir Türkiye olmayacak…Ve o sonun başlıca sorumlusu olarak anılacaksınız.Anlayın artık bunu…”

Turhan Feyzioğlu’nun “Mahir - On’ların Öyküsü” adlı kitabında ilginç bir bilgi var. Terörist Oktay Etiman’ın gazetelerde çıkan haberler üzerine Elrom’la Eichman olayı hakkında İngilizce konuştuğunu aktarır: “Elrom, ‘Eichmann’ı sorgulayan mahkemede savcılık yaptım ve onu konuşmaya, açıklamada bulunmaya ikna ettim’ der. Etiman da Elrom’a, ‘Bu çok güzel ve bizim destekleyebileceğimiz bir şey’ dedikten sonra, bunu arkadaşlarına iletir. Fakat arkadaşlarının hiçbirisinden, ‘Bu adam anti-faşisttir. Ona göre davranalım’ gibi bir tepki gelmez.”


Filistin kamplarında tüm dünyadan gelen terörist adaylarına uzun yıllar boyunca terör eğitimi verildi...1972 Munich Olimpiyatında İsraillilere yönelik saldırı,1976'da Tel Aviv Paris seferini yapan uçağın Uganda'ya kaçırılması gibi terör olaylarının canlandırıldığı filmler var...

Der Baader Meinhof Komplex (2008) Uli Edel

"21 Hours at Munich" (1976) 
"Raid On Entebbe" (1977) 


Halil Ergün, Yılmaz Güney’i anlatıyor:


“Yılmaz Güney benim fakülte arkadaşlarımdan ve devrimci harekete katılmasının müsebbiplerinden biri de benimdir. Mahir Çayan’lar, Yusuf Küpeli’ler gibi devrimcilerle tanıştıran bendim.”

(Halil Ergün’le Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi’nde 5 Mart 2008’de yapılan halka açık söyleşiden).

Yılmaz Güney kendisini anlatıyor:
“1971 yılı Mart ayında bazı işlerim nedeniyle Ankara’daydım.Sinemacı arkadaşım Mustafa Alabora, bazı öğrencilerin benimle görüşmek istediklerini söyledi.Gençlik liderlerinden Deniz Gezmiş’in evine gittim.Burada Kazım Özüdoğru,Yusuf Küpeli ve Ertuğrul Kürkçü adında üç genç daha bulunuyordu.Gençlerle toplumsal çelişkileri açımlayan filmler üzerine konuştuk.Birkaç hafta sonra, Yusuf Küpeli, Ulaş Bardakçı’yla birlikte, İstanbul’da evime geldi.Ulaş Bardakçı, öğrenci hareketleri için, benden iki bin lira para istedi.Parayı verdim.”

Kardeşi Yaşar Pütün, Yılmaz Güney’i anlatıyor:
“THKP-C’nin önderlerinden Ulaş Bardakçı abimlere gelip gidiyordu. Geldiğinde abim onu çalışma odasına alıyor, saatlerce konuşuyorlardı.”

(Ahmet Kahraman’ın “Yılmaz Güney Efsanesi” adlı kitabından).

Sıkıyönetim Dönemi
12 Mart 1971: 27 Mayıs 1960’dan sonraki ilk askeri darbe gerçekleştirildi. Bu kez Parlamento kapatılmadı.Türk Silahlı Kuvvetleri, öğrenci hareketlerinin silahlı eylemlere dönüşmesi üzerine muhtıra verdi.Bunun üzerine Başbakan Süleyman Demirel istifa etti.Partiler üstü ilk hükümeti kurma görevi 19 Mart’ta CHP Kocaeli Milletvekili Profesör Nihat Erim’e verildi.Nihat Erim bunun üzerine partisinden istifa etti.7 Nisanda hükümet hem Adalet Partisi, hem de CHP milletvekillerinden güvenoyu aldı.

7 Mayıs 1971: Sıkıyönetim Kanunu kabul edildi.

17 Mayıs 1971: İsrail’in İstanbul Başkonsolosu Efraim(Ephraim) Elrom, Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Hüseyin Cevahir ve Oktay Etiman tarafından kaçırıldı.

Çayan THKP-C Örgütü kurucusu ve merkez komite üyesiydi.Teröristler 12 Mart darbesini yapmış olan komutanlarla bir pazarlık için Elrom’u kullanmak istemişlerdi.Askeri yönetim teröristlerle pazarlık yapmadığı gibi Orgeneral Faruk Türün’ün yönettiği “Fırtına Bir” operasyonuyla Elrom kurtarılmak, kaçıranlar da yakalanmak istendi. Önce İstanbul’da sokağa çıkma yasağı ilan edildi ve ardından 25 bin asker ile polis kentte bu cinayetten sorumlu olanları yakalayabilmek için genel arama yaptı.

(Tarkan Tufan’ın “Mahir Çayan’ın Hayatı ve Fikirleri” ve Ahmet Kahraman’ın “Yılmaz Güney Efsanesi” adlı kitaplarından ).

Tepeden tırnağa silahlı kişiler Yılmaz Güney’in evinin tavan arasında saklanıyor
Ahmet Kahraman, “Yılmaz Güney Efsanesi” adlı kitabının 286, 287 ve 288. Sayfalarında, Yılmaz Güney’in 22 Mayıs 1971 Cumartesi gecesini 23 Mayıs 1971 Pazar gününe bağlayan ve devletin güç gösterisiyle İstanbulluları evlerine kapattığı gece THKP-C önderlerini evinde sakladığını açıklamıştır.

“İsrail Konsolosu Elrom’u kaçıran Mahir Çayan, Oktay Etiman,Ulaş Bardakçı ve Hüseyin Cevahir örgütün üst düzey elemanlarından Saffet Alp’in Fatih’teki evinde bir araya gelip geceki sokağa çıkma uygulamasından kurtulmanın çaresini tartışmaya başladılar.Saffet Alp’in evinin güvenli olmadığı sonucuna vardılar.Çıkış yolunu tartışırken Yılmaz Güney’e başvurmaya karar verdiler.Sokağa çıkma yasağına bir saat kala Yılmaz Güney’e başvurdular. Acaba, onları barındırıp, saklayabilecek miydi? Yılmaz Güney: Hayır, bu tehlikeli bir iş. Yakalanırsam mahvolurum,” diyemedi.Çaresiz bu isteğe “evet” dedi. Ancak, Yılmaz Güney’den istekleri sadece evinin kapısını açmasıyla sınırlı değildi. Teröristleri Fatih’ten Levent’e nakletmesi de isteniyordu.Yılmaz Güney gece saat 23:00’te Birinci Ordu ve polis mensupları İstanbul’a dağılıp tüm kenti abluka altına almadan önce otomobilinin direksiyonuna geçerek Fatih’e gitti.Mahir Çayan, Oktay Etiman, Hüseyin Cevahir ve Ulaş Bardakçı’yı buradan otomobiline alarak Levent Mektep Sokak’taki evine hareket etti.Ulaş Bardakçı Fatih’ten ayrıldıktan bir süre sonra yolda otomobilden inmişti.

Sonrasını Güven Şengil şöyle anlatmıştı:“Yılmaz Güney konumundaki bir adamın hem kendini, hem eşini, hem doğacak çocuğunu bile bile riske atması görülmüş şey değildir. Mahir Çayan ve arkadaşları silahlıydı.Her şeyi göze almış insanlardı.Varolma savaşı veriyorlardı.Yakalandıklarını anladıkları an, teslim olacak adamlar değillerdi.Çatışacakları kesindi.”

23 Mayıs 1971 Pazar günü Levent Mektep Sokak’taki evine teröristleri aramak için gelen askerlere Yılmaz Güney eliyle tavan arasını göstererek “şakayla karışık”, “Yukarıdalar!” dedi.Arama için gelen askerlerin başındaki subayın aldığı bu yanıtla tavan arasını arattırmaktan vazgeçeceğini iyi hesaplamıştı.Levent Mektep Sokak’taki aramadan sorumlu subay bu sözleri, evin sahibinin çok şakacı olduğuna yorarak ciddiye almadı ve tavan arasına hiç çıkılmadı.

Oysa İsrail Konsolosu Elrom’u kaçırıp birkaç saat önce öldürenler gerçekten de tavan arasında saklanıyordu.Üstelik tepeden tırnağa silahlıydılar.Ellerinde silahları, parmakları tetikte bekliyorlardı.

Arama o kadar üstün körü yapıldı ki Yılmaz Güney’in evde sakladığı iki tabancayı da, tavan arasındaki teröristleri de askerler bulamadı.İyi ki de bulamadı.Yoksa ortalık kan gölüne dönüşecekti.

23 Mayıs 1971 Pazar: Elrom’un öldürülmüş olarak bulundu.

Yılmaz Güney bu olayı “farklı” anlatıyor:
1971 Mayıs’ıydı. Kapım çalındı.Ulaş Bardakçı ve üç arkadaşıydı gelenler. Polis tarafından arandıklarını söyleyerek kendilerini saklamamı istediler. Karım Fatoş Güney’in hamile olduğunu söyleyerek kendilerini geri çevirdim.Konuklarım hiç gücenmediler. Gittiler. Aynı yılın ekim ayında oğlumun doğumunu kutlamak için Ulaş Bardakçı, Mustafa Alabora aracılığıyla bana, armağan olarak 7,65 çapında bir tabanca gönderdi.Buna karşılık olarak ben de 38 kalibrelik bir tabanca ve öğrenci hareketlerine katkı amacıyla dört bin lira armağan gönderdim.”

“Mayıs 1971’de on binlerce aydın, sanatçı, yazar gibi ben de gözaltına alındım. Hakkımda hiçbir delil yoktu. Sadece kuşku. Bir hafta gözaltında tutulduktan sonra serbest bırakıldım; resmi olmayan bir emirle, sözlü bir emirle ve tehditle Nevşehir'e üç aylığına yine sürgün edildim. Bu kez polise imzaya gitmiyordum, polis beni dıştan kolluyordu.”

Yılmaz Güney tutuklanarak cezaevine atılacağını önceden haber almıştı
Ahmet Kahraman’ın “Yılmaz Güney Efsanesi” kitabında (Sayfa: 279-280) Yılmaz Güney’in tanıdığı bir albaydan ve polislerden tutuklanacağı haberleri aldığını yazmıştı. Bunu önlemek için de çaresizce bazı girişimlerde bulundu. Bu girişimlerden biri de yaptığı çok yüklü bağıştır.

Aynı kitaptan bir bölüm şöyle: “Yılmaz Güney Ankara’da Orduevi Sineması’nda bir filmin galasına katıldı.Kuvvet komutanlarının katıldığı galadan sonra, Hava Kuvvetleri’ni Güçlendirme Vakfı’na o dönemin parasıyla astronomik bir rakam olan 750 bin liralık bir bağış yaptı.”

Yılmaz Güney göz altında
27 Mayıs 1971 tarihli Hürriyet Gazetesi’nin birinci sayfasının sol tarafındaki manşet: “Güvenik güçlerince evlerinde yapılan aramada DEV-GENÇ’e yardım ettikleri anlaşılan Yılmaz Güney ile beş filimci göz altında…”

Haberin içeriğinde filmcilerin DEV-GENÇ’e para yardımı yaptığının belgelendiği duyuruluyordu.

Yine aynı gün Hürriyet Gazetesi’nin birinci sayfasının sağ tarafındaki manşet: “Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Türün suallerimizi cevaplandırdı: İstanbul’daki tutuklu sayısı 132. Elrom’un öldürülmesiyle ilgili olarak aranan 2 kişi yakalandı.

30 Mayıs 1971: Efraim Elrom’u öldürdükleri gerekçesiyle aranan teröristlerden ikisi İstanbul Maltepe’de gizlendikleri evden kaçarken polisle karşılaşınca Binbaşı Dinçer Erkan’ın kızı Sibel’i rehin aldı.

1 Haziran 1971: Rehin alınan Sibel Erkan, güvenlik güçlerinin düzenlediği operasyonla kurtarıldı.Operasyonda polisle çatışan teröristlerden Hüseyin Cevahir öldürüldü, Mahir Çayan’sa yaralı olarak ele geçirildi.

3. Adana Film Festivali
Eylül 1971: 3. Adana Altın Koza Film Festivali’nde Yılmaz Güney “Ağıt”la erkek oyuncu, senaryo yazarı ve yönetmen dallarında ödüllendirildi. Yılmaz Güney’in senaryosunu yazdığı, yönettiği ve yapımcılığını üstlendiği “Ağıt” festivalde birincilik ve görüntü yönetmeni ödüllerine de layık bulundu.

27 Kasım 1971: Ölüm cezası talebiyle yargılanan Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı ve arkadaşları Maltepe Askeri Cezaevi’nden tünel kazarak firar etti.

19 Şubat 1972: İstanbul Maltepe’deki Askeri Cezaevi’nden kaçan Ulaş Bardakçı ölü, Ziya Yılmaz ise yaralı olarak ele geçirildi.

Yılmaz Güney kendisini anlatıyor:
“Ulaş Bardakçı, 19 Şubat 1972’de öldürüldü.17 Mart’ta da devrimcilere yardım gerekçesiyle tutuklandım. Mahkeme sonucu 10 yıl ağır hapis ve sürgün cezasına çarptırıldım. Ecevit hükümetinin 1974 genel affıyla serbest bırakıldım.”

Yılmaz Güney, Mahir Çayan’a yardım etmekle suçlanıyor
17 Mart 1972: Yılmaz Güney, yasa dışı THKP-C Örgütü’ne (Mahir Çayan ve arkadaşlarına) para, yataklık, saklamak dahil her türlü yardımı ettiği gerekçesiyle ve örgütün üyesi olduğu iddiasıyla tutuklandı. İki yılını Selimiye Kışlası, Bayrampaşa ve Toptaşı Cezaevleri’nde geçirecekti.Tutuklandığında Fatoş Hanımdan olan oğlu Yılmaz henüz altı aylıktı.

26 Mart 1972: Mahir Çayan Ünye Hava Radar Üssü’nde görevli iki İngiliz ve biri Kanadalı teknisyenin kaçırılması eyleminde yer aldı. Eylemi Dev-Genç düzenledi.

Mahir Çayan öldürülüyor
30 Mart 1972: Tokat, Niksar, Kızıldere köyünde askerler üç teknisyeni kurtarma operasyonu düzenledi.Teknisyenler öldürülmüş olarak bulundu.Mahir Çayan, Cihan Alptekin, Ertan Saruhan, Ahmet Atasoy, Saffet Alp,Ömer Ayna,Hüdai Arıkan, Sinan Özüdoğru,Nihat Yılmaz ve Selahattin Kurt adlı teröristler çatışmada öldürüldü.Dev-Genç genel başkanı Ertuğrul Kürkçü ise sağ olarak ele geçirildi.

Aralık 1973: dünya çapında ünlü 160 sanatçı Yılmaz Güney’in serbest bırakılmasını istiyor
Sinema yazarı Zahit Atam : 1970’li yıllarda Türkiye Sinemasının dışa açılan yüzü Yılmaz Güney’di. 1972’de tutuklandığında dünya genelinde 160’dan daha fazla sanatçı toplu bir imzayla Türkiye Cumhuriyeti’ne bir dilekçe vermiş ve Güney’in serbest bırakılmasını istemişti. Sonra 1970’lerin sonlarında “Sürü”, “ Düşman”, 1982’de “Yol” dünya sinemalarına çıktığında Üçüncü Dünya’nın en önemli temsilcilerinden birisi olduğu kabul edilmişti. Halen dünya genelinde en yaygın olarak gösterilen filmimizdir, “Yol”. (Birgün Gazetesi, 12 Ağustos 2009)

Yılmaz Güney’in affını isteyen sanatçılar
Yılmaz Güney’in tutuklu olarak yargılanmasına itiraz edenler arasında Elizabeth Taylor, Alida Valli, Richard Burton, Melina Mercouri, Costa-Gavras, Jean-Luc Godard, Jules Dassin, Tony Richardson, Peter Brook, Jean Paul Sartre, Francesco Rosi, Marco Ferreri, Lotte Eisner, Agnes Varda, Jacques Demy, Jean -Pierre Gorin, Jean- Louis Barrault, Jack Lang, Paul Seban, Marcel Bluwall, Henri Langlois, Roger Planchon, Jean-Marie Serreau, Pascal Ortega,Loleh Bellon, Jacques Debary, Philippe Laik, Claude Otzenberger, Klaus Eder, Edgar Reitz, Elio Petri, Thorold Dickinson,Andre Delvaux, Michel Fano, Marc Delouze, Regis Hanrion, Ulrich Gregor, Yvette Biro gibi sanatçılar ve aydınlar vardı.

4. Adana Film Festivali
28 Eylül 1972: 4. Adana Altın Koza Film Festivali’nde Yılmaz Güney “Baba”yla erkek oyuncu ödülüne layık bulundu. Yılmaz Güney’in senaryosunu yazdığı ve yönettiği “Baba” da festivalin birincilik ödülünü kazandı.Bir gün sonra seçici kurul yeniden toplanarak bu ödülleri geri aldı.Yılmaz Güney bu olaydan sonra hiçbir filminin ulusal festivallere katılmasına izin vermedi.

Agah Özgüç, Yılmaz Güney’in hasılat rekorları kıran “Baba”sıyla (1972) Cannes Film Festivali’nde yönetmen ödülünü kazanan “Üç Maymun” filmi (2008) arasında benzerlikler olduğunu söylüyor. ” ‘Üç Maymun’un öykü gelişimi ve finali farklı da olsa temel öyküsü, çıkış noktası, konusu ve karakterleri Yılmaz Güney’in “Baba”sına çok benziyor” diyor ve sözlerini sürdürüyor: “İki film arasındaki temel fark, ikinci filmde kocası cezaevinde olan kadının zengin adama aşık olmasıdır.”




Daha fazla detayı bulabileceğiniz çok yararlı kitaplar:


Stalin: The Court of the Red Tsar (Simon Sebag Montefiore),


On Tyranny: Twenty Lessons from the Twentieth Century (Timothy D. Snyder),

Bloodlands: Europe Between Hitler and Stalin (Timothy D. Snyder),

Ces fous qui nous gouvernent-Bizleri Yöneten Zırdeliler ( Pascal de Sutter)

Hitler's True Believers: How Ordinary People Became Nazis (Robert Gellately),

Hitler: A Study in Tyranny (Alan Bullock) ,

They Thought They Were Free: The Germans 1933-45 (Milton Sanford Mayer),

Conversations with Stalin (Milovan Đilas)